Perşembe, Aralık 28, 2006

Y.B.Y & Y.B.H

Yeni bir yıla ve yeni bir heyecana daha yelken açmak üzereyiz şurda topu topu 4 günümüz kaldı, 2006 yılına da artık elveda derken 2007 nin getirecekleri yada götürecekleri şimdiden insanı heyecanlandırmaya başladı bile koskocaman 365 gün yine bitti. Ben 2006 in yılbaşını hatırlarımda .......... diye söze girmeye gerek yok sonuçta o da yaşanmış hayatımızda mazidekini yerini almak üzere.Kimimiz istediği bulduğu bir sene kimimiz ise ummuduğunu bulamadığı bir sene olarak 2006 yı hatırlayacak. Bakalım 2007 yılı bize neler getirecek yada bize neyi getirmesini istiyoruz. Sağlık mutluluk ön planda olmak üzere 2007 den beklentilerimiz umut ettiklerimiz hayallerimiz neler. Bir Büyüğümün lafını yazmadan geçemeyeceğim :P "HAYALLER İNSANI VİZYON SAHİBİ YAPAR" demişti bakalım 2007 bizi negibi vizyonlara sevk edicek .

2006 benim için fena sayılmazdı

  • Yeni bir hayata başlangıç yılım oldu 2006 senesi
  • Değişimler yılı oldu
  • Sorumluluk yılı oldu
  • Kariyer beklentim hiç olmamıştı bu zamana kadar o da oldu :)
  • Hayatın ağırlığını omuzlarımda hissetmenin ne olduğunu
  • Kendi şahsiyetimin ailem için ne kadar önemli olduğunu
  • Yine bir büyüğümle anlamsız kavgalarımın olmasına rağmen onu nekadar da çok sevdiğimi (bu zaman kadar anlamamış değilim tabiki ama sen anladın sen :) )
  • Yine kanka dediklerimin ne kadar da zavallı olduğunu .
  • Bir kez daha çevremde normal insanların bulunmadığını (psikolojik manyakları çekiyorum nedense mıknatıs gibi)
  • Dostluk kavramı başkaları için benim anladığım şekilde olmadığını
  • İki yüzlülüklerinden utanmayip yüzüne karşı gülen ama arkandan komplo teorileri hazırlayanların dalkavukların komikliklerini

2006 yılı içerisinde bir kere daha pekiştirdim. EEEEEE ne diyelim 2007 yılı Hoş gelmişsen be gurban gel bide senin dadına bakah :)))))))))

Yeni Bir Yıl & Yeni Bir Hayat


Salı, Aralık 12, 2006

Hasta Olmaktan Nefret Ediyorum...........

Bu hafta sonu için neler planlamıştım neler oldu , bu hafta özel bir haftaydı güya nişanlanalı 1 sene evlenelide 3 ay içerisinde olacaktık bu hafta içinde. Askımıda alıp kutlama planları yaparken lanet grip mikrobu beni buldu. Dolayısıyla pazarteside dahil olmak üzere paso yatak döşek yattık. Güya tatlımı alıp yemeğe götürecektim sonrada felekten bir gün çalacaktık şanşmı bu şimdi yaw . Hep demişimdir bahtsız bedeviyim ben çölde yine kutup ayusuna rastladık . Neyse artık birdahaki aylara planladığımızı yaparız inşallah.

Salı, Kasım 21, 2006

Güzel Hafta Sonu!!!

Uzun zamandır seriinin 3. filmini beklediğimiz testere 3 vizyona girdi ve bizde izleme fırsatını yakladık aldığımız duyumlara göre 4. filmide vizyona hazırlanıyormuş ama 3. filminde de yine kurgu ve kan-vahşet doruk noktasındaydı.Psikolojik gerilim türünü çok sevmem ama bu filmi kaçırmamak için elimden geleni yaptım .Resmen izlerken koltuğa çivilendiğinizi hissediyor ve gerildikçe geriliyorsunuz.Kurgu ise bence süperdi. Jigsaw amcam yine oyun oynamak isteğiyle yanıp tutuşuyordu. Bu son oyunu oldu ama yinede muhteşemdi. Filimden sonra arkadaşlarla ve aşkımla bjk-fb maçını seyretmeye gittik aşkımın futbolla pek alakası olmasada bize eşlik etmeyi kabul edip onuda aramıza alarak maçı izledik valla filim den sonra maç heyecenıda güzeldi. Yine elimizden kaçırdık fb takımını ama olsun 1 puan puan kaybetmektn iyidir. İlk defa bir beşiktaşlı olarak takımın oyunu beni mutlu etti ayrıyeten ..................

Salı, Kasım 14, 2006

Ne Haftaydı!!!

Geçtiğimiz hafta ne haftaydı ama hem iş bakımından yoğun bir tempo hemde sosyal olarak yoğun bir hafta geçirdim halkçada geçirdik. Kendi adıma yüksek bir tempo hayli koşturmacayla geçen hafta sosyal olarak da hem 10 kasım hemde Eski Başbakan Bülent Ecevit 'in vefatı şeklinde devam etti . Allah Rahmet Eylesin Sayın Bülent Ecevit . Bu haftada yüksek bir tempoyla geçicek anlaşılan ve ben ne yazikki artık bu sayfayı güncel tutamıyorum zamanım olduğu sürece güncel tutmaya çalışacağım ama bakalım durum neyi gösterecek.
com

Pazartesi, Ekim 30, 2006

83. Yıl Kutlamaları

Evet dün Antalya Cumhuriyet meydanında Cumhuriyetimizin 83.yıl kutlamaları adına Sertap Ablamızın konseri vardı , bizde aşkımla beraber akşamlarımız şenlensin hemde hava almak amacıyla konsere gidelim dedik ve gittik ama biraz erken gitmişiz sanırım saat 19:30 felandı sertap ablam 20:00 ' de çıkacak dediler bizde beklemeye koyulduk meydan hınca hınç olmasada yine hatırı sayılır kalabalık vardı. Hazırlık ları izledik biraz müzikle çoşmaya çalıştık çalıştık diyorum sadece tek bir müzik vardı ve hep aynı parçayı çalıyorlardı 3-4 seferden sonra bende ezbere sölemeye başladım yani . Beni en çok etkileyen kısımda Atatürk'ün kendi sesinden 10.yıl kutlamalarında yaptığı konuşmayı vermeleriydi. Nedense beni birhayli etkiledi. Heralde o zaman şartlarında kazanılan bu vatan topraklarının bu zamanda nasıl riyasızca harcandığını görünce ister istemez etkilendim. 'Ne Mutlu Türküm Diyene ' sözünün bu zamanda bir önem taşımaması beni üzdü . Neyse konumuz neydi nerelere geldik yine duygusallaştım galiba :)P. Biz Sertap ablamızı çıkacak diye beklerken saat 20:30 olmuş bile ama ortada sertap ablamız yok daha Ağır top ya kendisi çıkamadı birtürlü bizde beklemekten sıkıldık ve oradan ayrıldık malesef Sertap ablamız ancak 21:20 de sahne alabilmiş neyse eve gidip bizde televizyon başına kurulduk ve günümüzü bölece bitirdik. Televizyonda Gelibolu Belgesi vardı ona dalmışım bence herkezin seyretmesi gereken bir belgesel.








Perşembe, Ekim 26, 2006

Bir Bayram Daha !!!!!

Bir bayramı daha sessiz sedasız sükünetle atlattık geçen bayramı hatırlıyotumda ne telaş ne hengameyle geçmişti benim için şimdi ise sessiz sedasız aile ziyaretleri akrabalar eş ve dost ziyaretleriyle geçen güzel bir bayram oldu. Umarım sizlerinde bu bayramı güzel ve mutlu geçmiştir. Geçmiş Bayramınızı kutlar esenlikler dilerim efenim .....

Cuma, Ekim 13, 2006

Yağmur Zamanı

Sonbahar ın gelmesiyle artık yağmurlu günlerde bizimle olmaya başladı , artık o güneşli cıvıl cıvıl zamanlar geride kaldı. Antalya da son iki gündür kasvetli ve yağmurlu hemde öyle böyle değil şiddetli sağnaklarla başlıyoruz güne. O güneşli günleri arar olduk ama olsun her mevsimin bir güzelliği var yaprakların dökülmesi , yağmurlar (her nekadar ıslanmaktan nefret etsemde) ında bir güzelliği var . Hoş geldin yağmurlar demekten başka bir şey elimizden gelmiyor ne yapalım ... :))

Ha bu arada delkanlı arkadaslardan ses seda çıkmadı buda ilginç tabi :))).

Perşembe, Ekim 05, 2006

Yorumlar Hakkında !!!!!

Bu sayfayı yarattığımdan beri şöyle bir bakıyorum da buraya yorum yapan kişiler çok değildi hatta yoktu bilee denilebilir yorum yazmaları kaygısıyla da bu sayfayı yaratmadım ayrıyeten bu sayfayı yaratmamın amacı çevremdeki insaların benden uzakta olan insanların benimle ilgili olan ve yaptığım uğraşlar ve benimle ilgili şeylerden haberdar olmaları için yarattım uygun yada değil kimsede bu sayfayı neden yarattığımı sorgulayamaz zaten ... Neyse konumuz bu değil son zamanlarda yazılan yorumlara bakıyorumda gülmekten kırılıyorum (Zihniyet ve uslub bakımından ) . Bilimsel bir dayanağa göre insanların yazdıklarından kişisel karakterleri hakkında bilgi sahibi olunabiliniyor gerçekten de doğru bunu burdaki yorumlardan da çıkarabiliyorum. Yazılan yazıdan o insanın psikolojik ve karaktersel özellikleri tespit ediliyor yani diyeceğim o ki yazılan yorumların sahipleri çokda normal değil . Bazı yorumları sildim uslup ve terbiye sınırlarını çok aştıkları için. Bu yorumları yapan kişiler anladığım kadarıyla bu sayfayı takip eden kişiler madem takip ediyorsun saygı sınırlarını da zorlamadan yorum yapınız. Buraya çok daha ağır şeyler yazıp da açıkcası sizin çizginize inmek istemiyorum. Ha bu blogla ilgili yada yazılarla ilgili yorumları yaparsınız ama biraz daha saygı ve terbiye çerçevesinde olursa kimsenin canı sıkılmaz!!!!. Yazılan yorumlardan bir kaç örnek "Yok bu sayfayı 3 gün içinde kapat yoksa bahcene ...... . " gibi yorumlar yapılıyor . Sen kimsin ve kendini ne zannediyorsun kardeşim bırak bu mafya vari ağzı. Madem tehdit edecek kadar delikanlısın kendine güveniyorsun da neden ismini ve mail adresini yazmıyorsun bu kadar kendine güveniyorsunda kendine ait bilgileri vermekten neden çekiniyorsun yada korkuyorsun. İnternetten dayılık yapmak kolay , bu tarz yorumlarla egonumu tatmin ediyorsun bilmiyorum. Ayrıyeten burası egonu tatmin edebileceğin bir yer değil sen yorum yazarsın ben silerim hepsi bu. Sen yazdığınla kalırsın. Ve bu sayfaya giren diğer şahıslar senin yazdıklarını görseler bile senin ne kadar fütürsuz ve şuursuz olduğun konusunda kanaat getirecekleri gibi sen kendini rezil etmekten başka bir halta yaramayacak yazıların oyüzden silkin ve kendine gel. Bakalım bu yazıyla ilgili bu şahıslar ne yorum yapacak merak ettim bu yüzden post comment' özelliğini kapamıyorum. Delikanlı arkadaslar bakalım ne kadar delikaanlıymış buraya cesurca yazdıkları yorumlarda isim ve mail adreslerini vermektede aynı cesareti gösterebileceklermi. Ayrıyeten bilginize arkadaşlar bu sayfaya giren her bilgisayarın ip numaraları tespit edilmekte Bu gereksiz ve uslubunu aşan yorumları yazan ip ler de tespit edildi onları şu an için engellemeyeceğim sırf bu konudaki yorumlarını merak ettiğim için bakalım ne olacak.

Cumartesi, Eylül 30, 2006

Yeni Bir Heyecan

Evet şimdi kendime yeni bir heyecan ve uğraş buldum ASP (Active Server Page) . Tabiki bunu yeni keşfetmedim ama daha yeni uğraşmaya başladım buda programla uğraşırken aklıma gelen web sayfasından senkronizasyonlu bilgi almak fikrinden kaynaklandı tabi. Hani Programcılık Okumam İşe yaradı yazımda anlattığım programla uğraşırken ansızın aklıma web sayfasından girilen servis istem bilgilerinin program içerisine alıp online takip etme isteği ve olurmu acaba kısmı ilgimi cezbetti bir iki deneme yanılmadan sonra olabileceğine kannat getirdikten sonra hadi bakalım ASP öğrenelim dedim . denemelerimde tamda online olmasada ordaki verileri bir şekilde almayı başardım bazı komplike işlemlerden sonra ama bu işi ilerletip komplike olayına girmeden doğrudan almayı başarıcam heralde. Buralarda nekadar kullanışlı olur bu fikir bilemem ama aklıma girdiya bir kere mutlaka yapmam lazım yoksa uyuyamam :PPP. Yazılımcı bir abimizinde dediği gibi programcılık hayalgücünle ölçülür dediği gibi benimde hayal gücüm bu konuda zenginleşmeye başladı. Veri Tabanı yazılımında bayağı bir yol aldım galiba. İstermisiniz Piyasaya program çıkarayım CİNSOFT patentli heheheheh. (Pehpehpeh okadarda değil artık :))

Perşembe, Eylül 28, 2006

Programcılık Okumam İşe Yaradı!!!


Evet bu programcılık okumam ne işe yarar diye düşünürken sonunda yararlı bişi okuduğuma kanaat getirdim çalıştığım yere hazırlamış olduğum programımı en nihayetinde bitirmiş ve kullanılır hale getirmiş bulunmaktayım. Her ne kadarda uzun bir süreç de alsa işe yarar bir program oldu valla artık dosya incelemeden kurtuldum herşey elimin altında aradığımı bulabiliyorum. Amatör bir çalışma ama işe yarıyormu yarıyor vallaha :)))). Çok spesifik bir şey değil ama zamanım oldukça geliştireceğim işte. Sql server veri tabanını kullananan bir program oldu program içeriğinde;

  1. Stok


  2. Fatura


  3. Servis Girişleri


  4. Raporlar


  5. Kişisel Takvim Yönetimi (randevular felan)


  6. Yedekleme


  7. Hareket Takip Föyü


  8. Bakım Anlaşmalı Cari Yönetim Takip


  9. Analizler (Aylık bazda Servis Takibi Fiyat olarak)

Yer almakta . Veri tabanı çalışmam için fena olmadı hani ekran görüntüsü aşağıdaki gibi.




Program içeriği hakkında daha detaylı bilgiyi daha sonra tekrar yazıcam takip edin anacığım :)P



Salı, Eylül 26, 2006

Gezi Dizim -2






























Bu yazıda da XANTHOS antik şehri hakkında bilgi vericem gene internet kaynaklı olacak ama küçük anektotlarda yerleştirecem aralara mesela XANTHOS luların özgürlüklüklerine ne kadar düşküün olduklarını esir olmaktansa topluca intihara bile gittiklerini küçük bir not olarak belirtebiliriz. Yazıda da okuyacaksınız zaten bu ara notları ama benim ençok ilgimi çeken şey ozaman bile evlerde altyapının olması yani su kanalları , kanalizasyon gibi şehrin temel alt yapıları ozamandan beri varmış ilginç diyorum çünkü bu zamanda bile bu alt yapıları olmayan binalar bile var. Şehir hakkında bilgi vermeden önce şunu da söliyim bizim milletimiz gerçekten malmış o güzelim tarihi eserlerin büyük bir çoğunluğu İngilterede sergilenmekte bizde ise alçı kalıpları kalmış.




XANTHOS





Saklıkent'e 15 km uzaklıkta olup araba ile 20 dakika kadar sürmektedir.Lykia'nın güneyinde, Xanthos Çayı'nın (Eşen Çayı / Kocaçay) vadisinde kurulu olan Xanthos, Likya federasyonunun başkentidir. Şehrin batısından akan Xanthos Çayı, Lykia'daki nadir Hellen'ce adlı yerlerden biridir. Şehrin Lykia dilindeki ismi ise Arrna'dır. Bu şehrin insanları ölümüne bir bağımsızlık tutkusuna sahip olmakla ünlüdür.
Xanthos adının Homeros'un İlliada'sında Sarpedon ve Lykia'lı savaşçılarının geldiği yer olarak geçtiği için uzun süre şehrin Truva Savaşları'nın geçtiği MÖ 13. yüzyıl sonlarında var olduğu düşünülmüştür. Oysa şehirdeki arkeolojik buluntular MÖ 8. yüzyıldan önceye gitmemektedir. Şehir 1938 yılında İngiliz arkeolog Sir Charles Fellows tarafından keşfedilmiş, burada ele geçirilen yapıtların büyük bir kısmı 1844'e kadar süren uzun çalışmalar sonucu British Museum'a (!) taşınmıştır.
İlliada'da Xanthos'tan 'anaforlu Xanthos' şeklinde bahsediliyor olması o zamanda da ırmağın Xanthos adıyla anıldığını, fakat Xanthos şehrinin kurulmamış olduğunu belgeler. Bu sava göre şehir kendisinnden çok önce isimlendirilmiş olan nehrin adını almıştır. Şehrin adının Xanthos adındaki kurucudan geldiği de söylenenler arasındadır. Homeros'un yazdıklarından çıkarılabilecek bir başka sonuç, efsanevi kahraman Sarpedon'un vatanının Xanthos Vadisi olduğudur.
Persler dönemi

Xanthos'un tarihsel metinlerde adı ilk olarak Herodotos'un eserinde MÖ 545 yılındaki Pers istilası sırasındaki direnişiyle geçer. Herodotos bu direnişi şöyle anlatır:
"... Lykia'lılara gelince, Harpagos ordusu Xanthos ovasına indiği zaman, onlar da karşı koydular, bitmez tükenmez kuvvetlere karşı, az sayı ile dövüştüler; yiğitlikte nam aldılar, ama yenildiler, kentlerine geri atıldılar, kadınları, çocukları, hazineleri ve köleleri kaleye doldurdular ve alttan, yandan ateşe verdiler , öyle ki, yangın kaleyi yerle bir etti. Bundan sonra birbirlerine korkunç yeminlerle bağlanarak düşmana saldırdılar ve Xanthos'ta oturanların tümü de savaşarak ölmüş oldular.






Bugün bütün Lykia'da kendilerini Xanthos'lu diye tanıtanların,seksen ev dışında hepsi de yabancıdır; bu seksen aile, o zamanlar ülkenin dışında bulunuyordu; bundan ötürü hayatta kalmışlardır..."
Sözü geçen bu seksen ailenin ise o sırada günümüzde de yaygın olan bir geleneği uyguladığı, yani yazı geçirmek için yaylaya çıkmış oldukları düşünülmektedir.
Bu büyük yıkımdan sonra Xanthos da diğer Lykia şehirleriyle birlikte Pers satraplığına dahil oldu, fakat Persler Lykia'da asker bırakmadığından Pers hakimiyeti Lykia'lıların yaşamını fazla etkilemedi. Harpagos'un kuşatması sırasında tamamen yıkılan akropolis, kısa süre sonra yeniden inşa edilmeye başlandı; akropolisin güney-doğusunda yeni bir saray binası yapıldı. Bu yapının yanında ise depolar ve üç sella'lı bir tapınak yer alıyordu. Ayrıca Xanthos'un doğu etkileri taşıdığı düşünülen ilk kule mezarları da bu döneme tarihlenmektedir. Bu dönemde Lykia Athena ile sıkı ticari ilişkiler kurmuştur.
Alexandros ve generallerinin dönemi
MÖ 475 - 470 yılları arasında şehir bir yangın sonucu tekrar yerle bir olmuş, Athena'lıların yardımıyla yeniden inşa edilen şehirde MÖ 334 yılının sonlarında Alexandros (Büyük İskender) bölgeye gelene kadar huzur ortamı hüküm sürmüştür. Tarihçi Appianos MS 2. yüzyılda yazdığı bir metinde Xanthos'luların Alexandros'a boyun eğmek istemediklerinin ve daha önce yaptıkları gibi özgürlük adına kendilerini öldürdüklerinin söylendiğini yazsa da, bu dönemde şehirde yıkım izlerine rastlanmaması ve Alexandros'un seferi hakkındaki en önemli bilgi kaynağımız olan Arrhianos'un aynı yüzyılda yazdığı metinlerde Xanthos'un Patara, Pınara ve diğer şehirlerle birlikte kendiliğinden teslim olduğunun belirtilmesi nedeniyle Appianos'un söyledikleri kuşku ile karşılanmalıdır. Ayrıca Alexandros'un Batı Anadoluya, Persleri geri atmak amacı ile girdiği ve bir kurtarıcı olarak görüldüğü bilinmektedir.
Alexandros'un ölümünden sonraki karışıklık döneminde kent Alexandros'un generallerinden Antigonos'un eline geçti. MÖ 309 yılında, Alexandros'un kendisini Mısır'ın kralı ilan etmiş olan generali Ptolemaios I filosuyla gelerek Lykia'yı ele geçirdi. Şehrin Ptolemaios hanedanının egemenliği altındaki Hellenistik dönemi MÖ 197 yılında Seleukos kralı III. Antiokhos'a bağlanıncaya kadar sürdü. Şehrin Büyük Antiokhos'un egemenliği altına girdiği şehirde bulunan bir yazıtta okunan "Kral Büyük Antiokhos şehri Leto, Apollon ve Artemis'e adadı" ifadesinden anlaşılmaktadır. Buradan anladığımız kadarıyla Xanthos'u kuvvet kullanarak ele geçiremeyeceğini anlayan Antiokhos, savaştan ve kuşatılmaktan bıkmış olan Lykia'lılarla bir anlaşma yapmış, bu anlaşmaya göre Xanthos Antiokhos'a teslim olmuş, o da şehrin hür ve dokunulmaz olduğunu belirtmek amacıyla şehri Lykia kültlerine adamıştır.
Romalılar dönemi
Magnesia Savaşı'nda Rodosluların desteğini alan Romalılar Antiokhos'u ağır bir yenilgiye uğrattılar ve Xanthos'u Rodoslular'a verdiler. Diğer Lykia şehirleri gibi Rodos hakimiyetine karşı çıkan Xanthos, MÖ 167 yılında Roma'nın Rodos'la arasının bozulması nedeniyle Lykia'nın Roma Senatosu tarafından özgür ilan edilmesiyle birlikte Lykia Federasyonu'nun baş kenti ve yönetim merkezi oldu.
Brutusa direnen Xanthos
Xanthos bir kez de MÖ 1. yüzyıldaki Roma içsavaşları sırasında Brutus tarafından kuşatıldı. Octavianus ve Marcus Antonius'a karşı olan iktidar mücadelesi için asker ve para temin etmek amacıyla MÖ 42 yılında Lykia'ya gelen Brutus'un ağır talepleri Lykia federasyonu tarafından reddedildi. Bundan sonra olanları Appianos'un yazdıklarından öğreniyoruz.
Yazara göre Xanthos'lular ilk önce aşağı şehri yıkıp etrafını bir hendekle çevirdiler ve içine girerek Romalılara karşı koymayı denediler. Fakat Brutus onları şehirlerine hapsetmeyi başardı ve kuşatma donanımı sayesinde şehir duvarlarını kısmen tahrip etti. Şehrin hala karşı koyduğunu gören Romalı komutan, Lykia'lıların üzerine saldırmasını sağladı ve onları kolayca bozguna uğrattı. Bu bozgundan sonra şehre sığınmak isteyenler ise kapıları kapalı buldular, çünkü şehir bekçileri onlarla birlikte düşmanın da içeri girmesinden korkuyordu. Her nasılsa kısa bir süre sonra Xanthos'lular tekrar saldırıya geçmeye cesaret ettiler ve kuşatma donanımlarını yaktılar. Bu sefer kapılar açık kalmıştı ve şehre çekilenlerle birlikte bir çok Romalı da şehre girdi. İsyancıların geri kalan kısmı da şehre girmek üzereyken birden demir kaplı şehir kapısı aşağı inerek kapandı. Appianos bunun kapıyı taşıyan iplerin kopması ya da Xanthos'luların kapının iplerini kesmesi nedeniyle olmuş olabileceğini belirtir. İçerde zor durumda kalan ve Sarpedon Tapınağı'na sığınmış olan arkadaşlarına ulaşmak için her yolu deneyen Romalılar kuşatma donanımlarını ve merdivenlerini kaybettiklerinden içeri giremediler. Büyük bir azimle yeni merdivenler edinen Romalılar, bu merdivenler ve yaptıkları basit kancalarla duvarlara tırmanmaya başladılar. Bir diğer grup ise nehrin aktığı uçurumdan aşağı inmeyi denedi. Çoğu düşerek öldüyse de bir kısmı başarılı oldu. Çeşitli yöntemlerle içeri girenler dıştakilerle birlikte kapıyı dövmeye başladılar. Gün batımıyla birlikte şehir düşmüştü. Kaçma şansları olmayan Xanthos'lular, daha önce yaptıkları gibi herşeyi yaktılar ve birbirlerini öldürmeye başladılar. Feryatları duyan Brutus Xanthos'lulara acıdı ve askerlerine sağ kalan her Xanthos'lu için ödül vereceğini duyurdu, fakat sadece150 kişi kurtarılabildi.
Diğer tarihçiler farklı ayrıntılardan bahsederler. Plutarkhos Romalıların nehri su altından yüzerek geçmeyi denediğini, fakat Xanthos'luların ziller taktıktan sonra suya bıraktıkları ağlara yakalandıklarını söyler. Bu hikaye nehrin yapısının buna uygun olmaması nedeniyle kabul görmemektedir. Plutarkhos da Lykia'lıların toplu intiharından 150 kişinin sağ kurtulduğunu yazmıştır. Brutus'le Xanthos'lular arasındaki yazışmalar olduğu söylenen, fakat doğruluğu çok şüpheli olan bir grup mektupta Brutus'un ağzından merhamet için yalvaran Xanthos'luları nasıl yaş farkı gözetmeksizin katledip şehri yaktığı anlatılmaktadır. Bu mektuplar olayı Appianos ve Plutarkhos'un anlattıklarıyla taban tabana zıt bir şekilde anlatmaktadır.
Roma ve Bizans eyaleti haline geliş
Xanthos, Brutus'u yenen Marcus Antonius tarafından bu yıkımdan bir yıl sonra tekrar imar ettirildi. MS 43 yılında imparator Claudius tarafından bir Roma eyaleti haline getirilen Xanthos Bizans döneminde piskoposluk merkezi oldu. Bu dönemde surları yenilenen ve aralarında tepenin üstündeki manastırın da bulunduğu yeni yapılara kavuşan şehir 7. yüzyılda başlayan Arap akınları sırasında terk edildi ve küçük bir köye dönüştü.
Batılı gözü ile yazılan bu tarihte bazı açık noktalar bulunmaktadır. Görkemli bir şehrin M.S. I. yüzyıldan 8. yüzyıla kadar kendisinden bahsettirecek bir olay yaşamamış olması anlamlıdır. Bir diğer yorum Arap akınlarından çok önce bu görkemlı pagan şehirlerinin Hristiyan baskılarına direnemiyerek çölüp dağıldığı düşünülebilir.
Kalıntılar
Güneydeki şehir kapısından girip patikayı biraz takip ettikten sonra solda İmparator Vespasian'ın kendi adına yaptırdığı kemerli geçidi görüyoruz.Bu kemer Dor tipi Triumphal Arch'a bir örnektir. Kemerli geçidin hemen karşısında ise Nereid Monumentini görüyoruz. Nereid Monumentinin kaidesinin iki bölümü mermer frizlerle kaplıdır. Kaidenin üstünde küçük bir Ion tapınağı yükselir. Tapınağın 4*6lık sütunları vardır. Peristyle'ın genişliği 1.06 metredir, pronaos ise 1 metre derindedir. Tapınağın içine her iki uçtan da giriş vardır. İç kısım(Cella) ölüler için taştan banklarla döşenmiş ve de kabartmalarla zengince süslenmiş. Cassettes ve üçgen taş bloklar yine Cella'nın tavan süslemelerinin birer parçalarıdır.
Doğu panelinde, karısıyla birlikte tahtında oturan kral ve onların hizmetçileri;batı panelinde ise bir atlıyla askerler arasındaki savaş resmedilmiş. Arşitrav üzerindeki frize Lykialıların tipik ayı avları ve bunun biraz üstüne adam kaçırma olayları efsanevi bir biçimde aktarılmış. Adam kaçırma hakkındaki efsanelerden birine göre de Dioscures, Leukippos'un kızlarını kaçırıp onlara defalarca tecavüz ediyor.
Nereid anıtı ismini 12 su perisi figüründen almış,bu danseden figürler peristyle'ın sütunları arasında bulunur. Tabandaki iki friz birbirinden farklıdır. Aşağıdaki frize savaş sahneleriyle, çıplak bir Yunan askerinin Persli düşmanlarıyla yüzleşmesi aktarılmış. Yukarıdakine ise merhumun hayatından bir olay resmedilmiş (Şehrin istilası). Şehir surları önünde savaş,şehre taarruz,ilk tutsakların şehre gelişi ve son olarak da şehrin istilacılara boyun eğişi. Pers saraylarındaki seromonilerden alıntı bir manzarayla prensi ,tahtında, büyük bir şemsiyenin altında oturken görüyoruz.
M.Ö. 4. yüzyılın ilk çeyreğinden kalmış olan bu anıt, Xanthos'daki diğer eserler gibi yine Charles Fellows tarafından Beacon adlı İngiliz savaş gemisiyle Londra'ya kaçırılmış.
Biraz daha ilerlediğimizde solda, daha önceden arkaik ve klasik bir nekropol olan Lykia akropolünü görüyoruz. Akropolde yapılan kazılarda her tabakada yangın izlerine rastlanmış, ilk tabakadaki yangın izleri de Harpagos'la olan savaştan kalma. Fakat , Xanthos'un son periodunda orada yaşayan Bizanslılar akropole yangınlardan daha büyük zarar vermişler, akropolün tamamını bozup karıştırmışlar.
Yine de sistematik kazılar sonucunda daha birçok yapının temelleri bulunmuş durumda. Lykia'nın popüler mimari malzemesi olarak tahtanın tercih edilişinden, çok azı günümüze kadar gelebilmiş. Fakat iyi konumdaki birkaç mozaik bulunmuş ve bunlar şu anda Antalya Müzesi'nde sergileniyor. Archilles'in Thetis tarafından Styx nehrinde batırılıp çıkartılması bu mozaiklerden birinin üstüne resmedilmiş, tabii ki bu eser düşüncelerimizi Troia savaşına alıp götürüyor. Akropol ve Eşen Çayı arasında gizli patikalar bulunur. Bu patikalar çaydan su taşınmasında, savaş sırasında yardım getirilmesinde ve sürpriz ataklar yapılmasında kullanılmış.
Akroplün kuzeyinde ise yıkık sahnesiyle Roma tiyatrosu var (MS 2. yüzyıl). Romalıların kurmuş olduğu amfitiyatro, Hellenistik dönemde kurulmuş olan daha küçük bir amfitiyatronun alanı üzerine yapılmış; bu yüzden tiyatronun bir kısmı Lykia nekropolünün içine doğru giriyor. Tiyatronun batı girişi bir duvarla bloke edilmiş, doğu paradosu ise orkestraya çıkıyor. İki tane cavea'sı vardır ve de oturma yerleri iyi korunmuştur. Sadece üstteki cavea'daki bazıları Bizans zamanında tahrip olmuştur.Yukarıda Lykia nekropolüne açılan bir kapı vardır. Opramoas of Rhodiapolis 30000 denarii gözden çıkarıp, büyük depremden sonra tahrip olan tiyatroyu yeniliyor. Bizans zamanında da tiyatronun taş oturakları şehir duvarlarının yapımında kullanılıyor.
Tiyatronun hemen batısında ise iki mezar yer alıyor. Bu iki mezar tiyatronun ve Xanthos'un sembolü haline gelmiştir. Bu mezarlardan kuzeydeki Harpies anıtı(8.64 metre uzunluğunda) en eski Lykia mezarlarından biridir, kabartmaları da eşsiz güzelliktedir. Kabartmadaki figürler Milesian-Ionian stilindedir, Yunan sanatının yerel ögeler üzerindeki etkisine de güçlü bir kanıttır.
Monolitik sütunun uzunluğu 5.43 metredir ve sütunun üzerinde kare şeklinde çıkıntılar görülebilir. Mezar odasını çevreleyen friz 1.02 m., onun üstündeki 3 katlı taş blok ise 0.65 m. yüksekliğindedir. Kabartmalarda genellikle oturan figürler horoz,yumurta veya nar gibi doğurganlık ve bereket sembollerini alırlarken resmedilmişler.
Bu anıta ismini veren yaratıklar ise anıtın kuzey ve güney yüzlerinde resmedilmişler. Bunlar kadın kafalı, yarı kuş yarı kadın yaratıklar. Kanatları ve kuyrukları var, çocukları kollarında taşıyorlar. Bütün bu figürlerde belki ölülerin bazı tanrıları; belki cenaze töreni hediyeleri sunulan bir hükümdar; belki de çocuk görünümündeki ölülerin ruhlarını Isles of Blessed'e taşıyan Sirenler resmedilmiş. Sonuçta figürlerde bu dünyaya ait hiçbir olayı göremiyoruz. MÖ 470 yılından bizlere kalan bu anıtta geleceğin Yunan sembolizmini görebiliyoruz. Bu kabartmalar da Charles Fellows tarafından götürüldüğünden orijinali plaster kabartmayla değiştirilmiş
Bunun güneyindeki mezar sarkofaj ve sütun mezar olmak üzere ikiye ayrılıyor. Sütunun üst kısmını kalın taş bloklar oluştururken, içinde de gömüt için bir boşluk bulunur. Hellenistik dönemden kalma olan sarkofaj popüler tahta heykeltraşçılığının taş üzerine bir uygulamasıdır. Mezardaki kabartma üzerindeki güreşen iki dev adam figürü İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde bulunmaktadır.
Tiyatronun kuzeyinde çevresindeki iki anıtla birlikte bir Roma agorası bulunur. Bu anıtlardan agoranın kuzeydoğusunda olanı Xanthos'un ünlü dikilitaşıdır. Sütun üzerindeki yazıtlar tüm taş bloğu kaplamaktadır, fakat üst kısmı fena halde tahrip olmuştur. 4.04 metre yüksekliğinde tek blok bir taştan yapılmış, 250 satırlık en eski Lykia yazıtıdır. Kuzeydeki yazıtların 12 satırı Yunancadır, geri kalanı Lykia dilindedir. Yazıtların üst kısmındaki gömü odasının çevresi kabartmalı taş bloklarla kaplanmıştı. Bunların çoğu yine Fellows tarafından kaçırıldı. Gömü odasının üstü üç tabakalı bir kapakla çevriliydi. Dikilitaşın üst bloklarından elde edilen izlere göre, anıtın üst kısmında aslanın üzerine oturmuş bir prens heykeli bulunuyordu. Yazıt ve kabartmalardan anlaşıldığına göre ,bu anıt Lykia kralı olan Kherei'nin savaş ve zaferlerini anlatıyor.
MÖ 4. yüzyılda kentin kuzey kesimlerine bir Roma akropolü yapılmış. Bu akropolün doğusunda yüksek, tahrip olmamış bir sütun-mezar var. Bu mezarın altında kayaların içine oyulmuş mezar evleri vardır.Buraya pek uzak olmayan başka bir yerde ise Xanthos'un Persler zamanından kalma en eski mezarlarından biri olan aslanlı mezar bulunur.Mezar üstündeki kabartmalarda aslanlara karşı mücadeleler, savaş manzaraları ve dişi bir aslanın figürü bulunur. Fakat bunlar şu anda British Museum'da sergilenmektedir.
Aslanlı mezarın hemen yakınında ise Pavaya sarkofajı bulunmaktadır, ve yine bu anıtın kabartmaları da British Museum'da sergilenmektedir. Bize kala kala bu sarkofajın tabanı kalmıştır.
Kentin doğu kısmında, Fransız arkeologlar tarafından yapılan kazı çalışmaları sonucunda muhteşem taban mozaik ve fresklerine sahip 10. yy'dan kalma bir bazilika ortaya çıkarılmış. Lykia zamanından kalma taş bloklar bu bazilikanın yapımında kullanımış.
Roma ve Bizans dönemlerinde, Lykia ve Roma akropolleri arasında kalan bölge yerleşim ile alış-veriş merkezleri olarak kullanılmış. Ayrıca şehir surlarının dışındaki Roma nekropollerinde bir çok kaya mezarına ve sarkofajlara rastlamak mümkündür.






Bu dikilitaşında hikayesi çok ilginç tam olarak 3 dille yazılmış bu anıt taş şehrin kahramanlıklarını ve generallerinin başarısını anlatıyormuş. Kendi dillerinde,Pers Dilinde,Yunanca yazılmış bir anıt. Bilin bakalım üst kısmına ne olmuş , dallama ingiliz prof. ülkesine kaçırmış bizimkilerde izin vermiş ne güzel diğilmi . 3-3,5 m olduğunu sanıyorlar anıtın kalan sadece 2mt bile değil amcam yine insaflı davranmış hepsinide götürebilirmiş.




Cumartesi, Eylül 23, 2006

Gezi Dizim-1










Saklıkent Toroslardan başlayarak Fethiye ile Kaş arasında sınır olan bölgeye kadar uzanan uzunca bir vadidir. Doğusunda Eşençay bulunur. Saklıkent yakın zaman önce yöre köylüleri tarafından keşfedildi. Yaklaşık 20 yıldır turizme hizmet veren doğal cennetimizdir.
Saklıkent Türkiye’nin en uzun ve en derin kanyonu olma özelliğine sahiptir. 18 km uzunluğunda çok dar ve yalçın kayalardan meydana gelmiştir. Genellikle kanyonun içerisini güneş görmez. Taşların ve kayaların çok çeşitli şekiller almış olduğunu görebilirsiniz. Taşların çok uzak mesafelerden büyük su kütleleri yardımıyla sürüklenerek bu hale geldikleri söylenebilir. Kayaların yüzeyi ise bu etkilerle inanılmaz güzellikte şekillerle kaygan yapıdadır.
Yürüyüş için gerekli olan plastik ayakkabı, kask ve diğer ihtiyaçlarınızı River Bar’dan karşılayıp yürüyüşe başlayabilirsiniz.
150m uzunluğundaki köprüden geçip kaynak sularının bulunduğu alana gelinir. Buradan sonra su içerisinde yürüyüş başlar. Başlangıçta kolay görünmektedir. İlerledikçe kanyon daralır ve yürümekte zorlanırsınız. Şelaleler ve aşılmaz engeller çıkar karşınıza.
Şelalelerin altında hızlı duş alıp yaz sıcağında serinlik hissedebilirsiniz. Ayrıca kayaların altından çıkan buz gibi kaynak suları yaz aylarında ortama serinlik vermekte ve doğal klima görevi görmektedir.
Kanyonu baştan başa katedebilmek için gerekli malzemelerle birlikte, profesyonel dağcılar eşliğinde bir ekiple yola çıkmak gerekmektedir(Burası çokda gerekli değil). Saklıkent, Patara, Tlos , Pinara , Xanthos ve Letoon antik şehirlerine çok kısa bir mesafede olup buralara gezintiler yapabilirsiniz. Eğer merak ederseniz, Saklıkent Kanyonu'nun başlangıç noktasına kadar da gidebilir ve kanyonun bugüne kadar geçirdiği evreleri doğal oluşumlar ışığında görebilirsiniz.

Bu bilgiler tamamen internetten alınmıştır yazmaya üşendim ne yapayim :))) ama gitmemiş olan arkadaşlar varsa şiddetle tavsiye ederim bu mükemmel güzelliği görmelerini. Kanyonda biraz zorluk çeksenizde genede unutamayacağınız bir zaman geçiriyorsunuz . Size bir önerim olacak eğer giderseniz o buz gibi suda mutlaka body rafting yapmayıda ihmal etmeyin. İlk başta o buz gibi suda biraz zorlanıyorsunuz ama bir kaç dalış yaptıktan sonra vücut bayağı bir alışıyor .



Bu harikalık karşısında büyülenmemek elde bile değil kanyona ilk girdiğimde sanki başka bir dünyanın kapısından içeri giriyormuşum gibi hissettim. Saklıkent kanyonuna benzer bir kanyonda GÖYNÜK de bulunmuş birdahaki sezonada orayı ziyaret etmeyi planlıyoruz .

Çarşamba, Eylül 20, 2006

Yeni Bir Sayfa!

Evet yeni bir sayfa daha açıldı hayat defterimde ve artık yalnız değilim bu dakikadan sonra. Hummalı bir koşuşturmacadan sonra mutlu sona ulaşabildik. Telaşlı korkulu acabalı aylardan sonra 09.09.2006 tarihinde aşkımla ben son noktayı nikah masasında beraberce koyduk. Nasıl geçti ogün neler yaptım inanın hiçbirini hatırlamıyorum inanılmaz heyecanlı ve titrek geçti benim için o anı anlat deseniz inanın anlatacak kadar çok şey hatırlamıyorum. Anlatılmayacak duygular içinde kazasız belasız o günüde atlattık sonunda. Tüm ailemin ve sevdiklerim yanımdaydı ogün beni yalnız bırakmayanlara çok teşekkür ediyorum . Umarım başladığı gibi bir ömür boyu ilk günkü gibi heyecanlı sevgi dolu anlayışlı bir şekilde bu birliktelik devam eder . Sorumluluklarıyla beraber insanın birisiyle hayatı paylasması çok güzel bir duygu. Nikahtan hemen sonra da Balayına KAŞ 'a gittik mükemmel bir hafta geçirdikten sonra yine iş başı yapmak bana biraz koydu ama neyapalım alışacağız artık. hehehe. He bu arada KAŞ' ı görmemiş olanlara tavsiyem muhakkak gitsinler gerçekten görülmeye değer yerler yeşillik mavi deniz mükemmel . Ablacığm sağolsun :))) .








Cuma, Ağustos 25, 2006

Yarış Atı Cihan :( <> :)

Veliefendi Hipodrumundaki atlardan bir farkım kalmadı şu son 1 hafta içinde haldır haldır koşturup duruyorum.Yok gelinlik yok davatiye yok nikah şekeri yok o yok şu yok bu artık yeter diye yırtınıcam ayrıca iş de cabası birde onun için koştur koştur valla safkan arap atını geçerim bu performansla ben hihohohohohoh. Stresten ve sıcaktan 3 kilo vermişim şu işler bitsede sırtüstü bayılsam . 09.09.2006 tarihinde neyseki bu koşuşturma son bulucak inşallah ama buseferde başka koşturmalara başlayacağız .....



Pazartesi, Ağustos 21, 2006

12 Dev Adam

Evet 19 Ağustos tarihinde Japonya da başlayan Dünya basketbol turnuvası ile yine basketbollu günlere geri döndük Avrupa şampiyonasında iyi olmayan Türk milli takımımız dünya kupasında ki karşılaşmalarda çokda şanş verilmemesine rağmen turnuvaya 2 galibiyetle başlayarak hafife alınmayacak bir takım olduğunu kanıtladı. Süpriz olarak nitelenen galibiyetleri bence Türk milli takımının hiçde küçümsenmeyecek bir takım olduğunu bir daha ispatladılar. Kadro bakımından eskiye nazaran daha kısır olan yeni milli takım oyuncuları asıl şimdi takım olduklarını yüreklerini ortaya koyarak ispatladılar. Fanatik bir basketbol seyircisi olarak milli takımımızın bu turnuvadaki 2 maçınıda seyrederken gözlerim dolu dolu oldu resmen. Sahadaki 10 oyuncunun oynayan yada oynamayan tüm oyuncuların inançları ve hırsları beni gerçekten büyüledi hele 2.maç Avusturya ile oynadıkları maç tüylerimi diken diken etti. Hidayet ve Mehmet Okursuz bir takımında başarılı olacağını tüm türkiye ye ve dünyaya kanıtladılar. NBA oyuncularından yoksun milli takım tamamen genç kadrosuyla tek kelimeyle NBA takımlarındaki oyunculara nispet yaparcasına oynadılar. 2.maçta ilkyarı 14 sayı farkla yenik durumda soyunma odasına giden milli takımımız ikinci yarıda kimsenin beklemediği bir performansla rakip takımı tamamen ezip geçtiler. (Rakip takım küçümsenmeyecek bir takım Brezilya Milli takımını yenen adeta kök söktüren bir takım). Genç oyuncuların hırsları ve İbrahim Kutluay'ın müthiş yönetimi sayesinde 12 dev adam bence tarih yazdılar bu dünya kupası turnuvasında . Bu arslanlar turnuvada iyi bir derece elde etmeseler bile benim kalbimde taht kurmuş oldular. Bu genç arslanlar milli takımda uzun yıllar oynayacak olduklarını ispatlamış oldular. Her ne kadar 2.maçta ilk yarı saçımı başımı yoldursalarda bu arslanlara ben sonuna kadar güveniyorum ve "YÜRÜYÜN BE KOÇLAR SİZİ KİM TUTAR " diyorum. Bu maçları seyrederken aklıma Efespilsen'nin Şampiyon kulüpler kupasını aldığı zamanlar aklıma geldi Noumoski'li efespilsen maçlarını ablamla seyrederken ki hop oturup hop kalktığımız ogünler aklıma geldi ve böylece ablamında kulaklarını biraz çınlattım tabi.








Cumartesi, Ağustos 05, 2006

SAVAŞIN ONURSUZLUĞU


Dünyanın ve milletlerin varoluşundan beri süre gelen bir olaydır savaşlar . Dünya tarihine bakıldığı zaman savaşların yeri büyük bir kısmını kaplamaktadır. bu savaşların ama ozamanlar bile savaşın savaşmanın bir onuru vardı amacı vardı. Amaç için savaşılır (İyi yada kötü) ve bu savaş sadece ordular arasında geçerdi. Tarihi incelerseniz savaşlar hep bu şekilde süregelmiş ve gelişmişti. Ordular meydanda karsılaşır ve o meydanda savaşlar kazanılırdı .Günümüzde ise savaşlar masum insanların üzerinde süregelmekte buda savaşı onursuzluğa kıyıma ve acımasızlığa sürmekte. Keşke savaşlar olmasaydı keşke insanlar barış mutluluk ve huzur içinde yaşayabilselerdi ama neyazıkkı bazı güçlerin dengesinde dönen bu dünyada bu mümkün bile değil . Masum sabi sübyan cocukların günahları nedirki tonlarca bomba yağdırırsınız üzerlerine sizin savaşınız bu çocuklarlamı ki insafsızca akıtırsınız kanlarını silah bile tutacak yaşta olmayan bu canlardan nedir istediğiniz. Sorununuz TERÖR ise gidin onların kanını akıtın ama sabi sübyan takımının TERÖR kelimesinin T sini bile bilmeyen canların günahlarını canlarını almayın TERÖR e karşı savaşıyoruz diyerek bu yaptıklarınızı mantık dayanağına sığdırmayın bu sizin savaştığınız teröristlerden daha çok sizi TERÖRİST yapar farkınız kalmıyor bu savaşta En büyük Teröristler sizlersiniz. Savaştığınız kavramıda yaratan onun en büyük destekçleride sizlersiniz ve yaptığınızı masumane göstermek için kendi yarattığınız kaosla savaş veriyorsunuz dünyanın hiçbir tarih sayfasında böyle saçma sapan bir olay gelişmemiştir , bunu destekleyen ve sözüm ona kınayan kısımların bu dünyada ve ebedi hayatta yatacak yerleri yoktur. Vicdanları sızlamadan yaptıklarını tarihin varoluşundan beri süregelen SAVAŞ kavramına dayatıpda onursuzluğunuzu savaşa da bulaştırmayın. Etnik zulumun kıyımın acımasızlığın ne olduğunu dünyadaki milletlerden daha çok siz yaşadınız bunun ne anlama geldiğinide siz daha çok biliyorsunuz yaşadığınız acıları ne çabuk unuttunuz da bunları başkalarına yaşatma hakkını kendinizde görüyorsunuz.

Kendimce bende bu şekilde protesto ediyorum attığım başlık belki çok doğru olmayabilir savaş taraftarı savaşı doğru bulan biri değilim ama savaşlar bu şekilde yaşanmamalı. Savaşlar bu şekilde Olmamalı.


Cuma, Ağustos 04, 2006

Gerceklerin Özeti ....

Şimdi yazacağım hikayede diyelim anlatılan konu çok ilginç ve gerçek geldiği için buradan paylaşmak istedim .
Aslan İle Ceylan
Afrikada aslan ile ceylan arasında amansız bir savaş vardır aslında bu savaş birbirlerinden çok hayatta kalma ve yaşama savaşıdır. Aslan karnını doyurmak için hasta ve yaslı hızı kendine uygun ceylanları seçmek zorundadır , ceylan ise aslana yem olmamak için hızını her daim arttırmak . Eğer aslan geçen avında başarılı olmuş ise bir sonraki avında işi daha zordur çünkü sürüdeki hasta yada yavaş ceylanı yaklamiştır. Bu av için daha hızlı ve cesaretli olmak zorundadır
aslan cephesinde durum böyleyken ceylan cephesinde ise durum çok farklı değildir aslında bir önceki aslan saldırısından kurtulduysa eğer bundan sonraki saldırılarda bir önceki koştuğu hızdan daha da fazla hız yapması gerekmektedir.
İş hayatı da normal yaşamda da bu tür bir ilişki yokmudur sizce... Bugün için hedefleriniz ne olursa olsun bir sonraki gün kü hedeflerinize ulaşmak için daha hızlı koşmak yada güç sarfetmek zorunda kalmıyormuyuz. Hedef belirlersiniz buna ulaşmak için rotanızı çizersiniz ve atağa geçersiniz.


<=====================================>

Perşembe, Ağustos 03, 2006

Kavun değilki Koklayasın

Malesef insanlar kavun değilki koklayarak seçesin , karakterli olmalı insan en azından karşısındakine saygılı olmalı birkere. 12 senelik arkadaşım dediğin insanların değişmesi insanı nasılda incitiyor bilemezsiniz. Karaktersizlik göstermesi ve günün birinde bunu senin suratına vurması kadar da acı bir şey yoktur heralde . Umarım bu yazımı okur da bir an olsun utanç hisseder bir yerlerinde ama bu dakikadan sonra ondan da hiç ama hiç emin değilim. 3. şahıslardan aldıkları bilgilerle insan 12 senelik arkadaslığını incitecek harekette bulunmaz yoksa neyse eğer okursan bu yazıyı "benden sana başarılar dilerim kardeşim , hayatında yolun açık olur umarım" demekten başka bişi gelmiyor elimden .......
Ama çok yazık ettin 12 sene hatırına kulaktan dolma sözlerle konuştuğun kelimeler gerçekten çok yazık

Çarşamba, Haziran 21, 2006

Gitmek mi Kalmak mı daha zor !!!

66. SONE
Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.
Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,
Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
Değil mi ki ayaklar altında insan onuru,
O kızoğlan kız erdem dağlara kaldırılmış,
Ezilmiş, hor görülmüş el emeği, göz nuru,
Ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş,
Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,
Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,
Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,
Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen' e
Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,
Seni yalnız komak var ya, o koyuyor adama.

William Shakespeare
Çeviren: Can Yücel


Bu dizeleri internet de dolaşırken sayfanın birinde okudum o sırada da winamp da violetta parra - hasta siempre comandante che guevara parçası çalıyordu ve gerçekten bu parcanın arka plan fonunda yukarıdaki dizeleri okumak beni etkiledi ve kendi kendime Gitmekmi zor Kalmakmı zor sorusunu sordum ister istemez. Her zaman merak etmişimdir biraz daha özgür iradeye ve cesarete sahip olsam acaba çeker gidermiydim diye.Bunun özgür irade ilede çok etkili olduğunu sanmıyorum sanırım ......... Arkanda bırakacağım insanların düşünceleri belkide beni ürküttüğü için olabilir ne bileyim çok defaları kaybolmayı çekip gitmeyi düşündüm bu aralar daha çok daha güçlü bu duygu.Şimdiye kadar empati yeteneğimi hiç kullanmadım ama zaman zaman bu gibi durumlarda kendimi başkalarının yerine koyup onlar gibi düşünmeye çalıştım düşündümde ama çıkar bir yol bulamamak çaresizlik ve kızgınlık gibi kavramlar işin içinden çıkmama yardımcı olmadı. Olayları akışına bıraksanız veya akışına göre hareket etmek isteseniz her zaman ters bir rüzgarla alabora oluyorsunuz. Dev dalgaların içinde ufak bir sandal misali sürüklenip gidiyorsunuz iştesandal su almaya başladımı çaresiz bir şekilde elinizdeki küçük bir kovayla suyu boşaltmaya çalışıyorsunuz o zaman işte ta işin başındayken çekip gitmek vardı be olum şeklinde keşkelerle kahroluyorsunuz bir tarafınızda yeni bir hayat yasam paylaşmak başınızı birilerinin omzuna dayayıp onunla mutlu olma isteğiyle yanıp tutuşuyor. ne kadar ilginç bir durumdur ki bu orta bir yol bulamamak istekleriniz arzularınız sizi sürüklerken bir yandan da kocaman kayalarla uğraşmak. Yaşamınızdaki bir yerlerdeki kopukluk belkide en mutlu olacağınız zamanda tekrar nüksedip sizi rahatsız etmesi ve siz bunu bile bile bu olaya müdahale edemeyişiniz canınızı yakar. İşte sizde şimdi bana olduğu gibi internette bir blog sayfasına içinizi dökersiniz anlamsız şekilde belkide kendinize uyguladığınız bir terapidir bu belkide o an için hissettiklerinizi yazılı hale getirme isteği.

Cuma, Haziran 16, 2006

Antalya'dan !!!!!!!


Evet Bu sıcak havalarda bir iki antalya resimi serpiştirem ortamı biraz daha yaz havasına sokam dedim :))) Yandaki resim bizim meshur marinanın yukarıdan görünümü şimdi cıvıl cıvıl akşamlarına geri döndü marinamız sessiz sakin aksamları yorgunluğu atıp kafa dinlemek ve deniz manzarası karşısında bir iki tek atmak için ideal bir yer. (Ben deniz icemiyorum ama eskiden iyi içicilerden dim :))) Keş deilim yanlış anlamayın). Birde Konyaaltı plajımız var meshur plajımız tabiki burdaki fotograflar eski hali ama şimdiki hali çok daha değişik ve güzel bir sürü cafe, pub ve eglence merkezlerini barındıran bir sahil şeridimiz var artık yazların değişilmez mekanları Beach Park !!!..

Evettt yan tarafdaki resimde de meshur konyaaltı plajımızı görmektesiniz yaklaşık 15 -20 km lik bir sahil seridine sahip ve bu upuzun sahil şeridinde bir sürü pub,cafe, ve eğlence merkezleriyle güzel bir parkta mevcuttur.
Hoş Ben daha bu sene deniz sezonunu açamamamla birlikte işte böle sayfada manzaraları yayınlayarak kendimizi avutma aşamasında ilerleyip gidiyoruz millet 1000 km uzaklıktan antalya' ya denize girmeye geliyor ben deniz de burnumun dibinde olan denize daha giremiyorum heralde uzak olunca deniz daha çekici oluyor ha ne dersiniz. Hani bende bir doymuşluk mu var bilemiyorum millet deniz deniz diye ölürken ben ıyyyyyyyyy geldi artık felan diyorum galiba bıktım ben bu denizden yaw hehehhehehehheh..
Pastırma sıcakları gecen sene kadar olmasada yine kendini bir şekilde gösteriyor ama diğer senelere kıyasla busenenin yazı daha yumusak geçicek gibi allaha şükür akşamları pencereleri kapamadan uyuyamıyorum sabaha karsı kaskatı şekilde uyanıyorum zira geçen seneler bunun tam tersi idi..

Salı, Haziran 13, 2006

Arada Kalmaktan nefret ediyorum!!!!!!!!!!!

Ya su hayat nekadar komik ve nekadar salaklıklarla dolu bir bilseniz ve siz bu salaklıklar ve komiklikler arasında farketmeden derdinizi anlatamadan ezilip büzülüp duruyorsunuz ve buna mani olamıyorsunuz. Dünyaya geliyorsun ,büyüyorsun,okula gidiyorsun , büyümeye devam ediyorsun, üniversite ye gidiyorsun yada gidemiyorsun ama büyümeye devam ediyorsun bi şekilde askere gidiyorsun geliyorsun işe giriyorsun çalışmaya başlıyorsun hatta seviyorsun tamam evlenicem diyorsun hazırlılklara başlıyorsun bu arada senin için pervane olan insanları görüyor seviniyorsun ama aynı ,insanların ön yargılı ve kuşkucu tavirlarınıda görüyorsun onlara bişey anlatmak istediğinde nabız yoklaması yaptığında karşılaşacagın tepkiyi görüyorsun karşı tarafın isteklerini iletemiyorsun doğal olarak at içine sonra karşı taraf bunu ailenden birine direkt olarak sölüyor geçde olsa olaylar başlıyor bir kenarda bunu oturup izlemeye çalışıyorsun müdahale bile edemiyorsun senin hayatın için kulakların duya duya senaryolar yazılıyor ailenin şevkinin kırılmasını görüyorsun sonra ailenden diğer şahıslar olaya karışıyor derken olaylar büyürken sen kendini hiçbirine anlatamıyorsun herkez anlayacagı noktayı kapmış oradan fikir yürütüyor ve ben bunları görürken yumruğu masaya vurmam bekleniyor ben oyumruğu masaya vurursam çatırdayan masa zaten yamulup gidecek .... Sorarım size arkadaslar zaten tepkiyle karşılaşacagınız bir durum varken ortada bunu direkt olarak sölermisiniz yoksa yumuşak noktalarından yakalayıpmı sölemeye çalışırsınız Hata bendede var yok demiyorum ama BEN KENDİMİ AN-LA-TA-MI-YO-RUM................ SENARYOLAR ALMIŞ BAŞINI GİDİYOR İKİ BÜYÜK KAYA ARASINDA SIKIŞMIŞ KAPLUMBAĞA GİBİ HİSSEDİYORUM KENDİMİ BİRİLERİDE DURMADAN ÜSTTEKİ KAYA PAÇASINA KUVVETLI BİR ŞEKİLDE BASTIRIYOR. Tam herşey yoluna giriyor derken bazı şeyleri rayına oturuyor derken yine çomak giriyor biryerlerden. BENIMDE HIÇ BİR İSTEĞİM HEVESİM KALMADI ANACIGINI SEVDİĞİMİN DÜNYASINDA SEVİLECEĞİMİZE S...............YORUZ DURMADAN yazılarımın birinden bahtsız bedevi olayından bahsetmiştim belki hatırlarsıınız belkide hatırlamazsınız durumum hiç düzelmiyor kutup ayılarının hepsi çöle düşmüş bedevi oalrak beni bekliyor sanki.... Ulan Şerefsizim şuraya iki kelam güzel şey yazacağım vakit dünyalar benim olacak hayata bak be yardım edecek insanlar yardımlarını çekmekle tehdit eder , benim hiç düşünmediğim şeyleri kendilerine empose ettirmeye çalıştığımı düşünürler ki hayatta böle bir özelliğim yok. BEN KİMSEDEN ÜSTÜNE DÜŞEN GÖREVLER HARİCİNDE ONLARDAN DAHA FAZLA BİŞEY İSTEMİYORUM İSTEMEMDE HA ÜSTÜNE DÜŞEN GÖREVLERİDE CANI GÖNÜLDEN İSTEYEREK YAPSINLAR , YOKSA ONUDA YAPMASINLAR BAŞIMIZIN ÇARESİNE BİR ŞEKİLDE BAKARIZ BAKMAYA ÇALIŞIRIZ bakamazsakda kendi düşen ağlamaz deyip sıkar kafamıza gideriz (AHMET KAYA misali)...

Cumartesi, Haziran 03, 2006

Sınav Haftası

Bu sınavlar beni mafetti. Kardesim ne bu böle yaw bir sınavdan çık bir sınava gir bugün yine aöf ün sinavı vardı daha ilk sınava gireli bir ay bile olmadı len ne bu derken baktikki kendimizi 2. sınavlarda finallerde bulduk yine . Artık sınavlarmı bana girdi yoksa ben mi sınavlara girdim neticeleri alınca belli olacak ama tahminim sınavlar bana girdi şeklinde :)PPPPPPPPPP
Valla Antalyanın bu sıcacık haftasında bu sınav illeti hiç çekilmiyor sabah sabah denize gitmek için yola çıkan insanları görünce moralim dahada çok bozuldu ,millet çekmiş altına şortlarını atmışlar sırtlarına çantalarını düşmüşler plaj yoluna biz ise elimizde kalemler sınav kağıdı ıyyyyyyyy iğrenç bir durum bu hele bir canlandırın gözünüzde dostlar ... bari size antalyadan bir iki fotoğraf yayınlayalımda keyfiniz yerine gelsin ............

Pazartesi, Mayıs 29, 2006

Huskey Asigiyim :)))



Bu aralar bende Sibirya Kurdu (Husky) sevgisi depreşti çok sevimli ve asil bir hayvan son zamanlarda da antalyada bayağı bir husky patlaması oldu gece dışarı çıktığımda Karaalioğlu parkında milletin elinde bu köpeklerden dolaştırıyorlar Antalya gibi bir memlekette yazik oluyor hayvanlara ama ne yaparsın işte. Tundra iklimi yaşam alanlarının kapsadığı için bu hayvanların antalya gibi nemli ve sıcak memlekette yaşayabilmeleri onlar adına gerçekten zor he keza biz bile dilimiz bir karış dışarda yaşamaya çalışırken zavallıcıkların neler hissettiğini düşünmek bile istemiyorum. :)))))
Geçenlerde bir müşterimize gittiğim yerde kocaman bir husky sere serpe uzanmış yatıyor klimanın karşısında (kocaman dediğimde daha 2 aylık ). Acayip sevimli bir yaratıktı dayanamadım işi gücü bıraktım 1 saat kadar canavarla boğuştum .( sen iş için git yaptığıma bak ,bak bak heheheh). Zaten uzun zamandır hayranlık beslediğim bir canlıyı karsımda kanlı canlı görünce dayanamadim ne yapayim cok zeki ve uysal canlılar. Benimle tokalaştı hatta yeni öğrendiği ölü taklidini bana sergiledi ve benim tüm günkü yorgunlğumu bir anda unutturmaya yetti küçük canavar ...... Bir ara içimden bir ses dürttü cihan sende git bir petshop' a al bir tane diye ama bakacak yerim olmadığından ve bakımlarının ilgi gerektirdiğinden son anda bu fikrimden caydım çünkü ben kendime bile zaman ayıramazken bu canavara nasıl zaman ayıracaktim .. Ama ilerde düşünmüyor değilim hem ablamın kedisiyle de iyi anlaşırlar :)))))))))))))))))))
Bu arada küçük bir not ablam için tüm köpekler gibi husky lerinde kedilere gıcıkları varmış hemde öle böle değil ... :)PPP benim 1 saat kadar boğuştuğum canavar asağıdakine benziyordu zaten hemen hemen hepsi aynı :)P

Cuma, Mayıs 26, 2006

Aşka Dair Şiirler

Valla kafama esti aşkla ilgili bir iki şiir atıştırayim dedim sayfaya bulunsun diye burdaki şiirler alıntıdır (www.antololoji.com ) hoşuma giden bir iki şiir serpiştirem sizde okuyun arkadaşlar :)))

Aşk ikidir sevgi bir;
Aşk yalan,sevgi gerçektir.
Aşk sudur,sevgi susuzluk.
Bu yüzden sevgi hasrettir, Özlemektir,beklemektir.
Asıl maharet: Susuzken suyu içmek değil Karşısına geçip seyretmektir.
Aşk haykırmaktır,sevgi ağlamak;
Aşk açmaktır,sevgi katlamak.
Sevgi saklamaktır Yüreğini,gözlerini Ve de ellerini saklamak
Bahar geldiğinde… Bir çiçeğe,yeşile,çimene Aşık olamazsın ama seversin.
Arkadaşına aşık olamazsın Ama seversin.
Toprağa fidanı aşkla değil Sevgiyle dikersin.
Sevgi için ölünür,aşk öldürür.
Aşk kıskançtır,nankördür Sevgiyi öldürür.
Aşk Kabil’dir,sevgi Habil.
Aşkla sevgi aslında kardeştir
Babaları insandır,Adem’dir Aşk için şiirler yazarsın,
Şarkılar yaparsın; Sevgiyi anlatamazsın.
Çünkü yüreğine sığdıramazsın.
Kalbini aşka kapatabilirsin Ama sevgiye kapatamazsın
Sevgi gizli,aşk aşikardır.
Yüz vermeyince unutursun Sen aşığım diye daha kendini kandır.
Dedim ya sevgi gerçek,aşk yalandır.
Dahası da var: Aşkın gözü kördür,
Fazla naz aşık usandırır; Aşk oyun,aşık oyuncaktır.
Sevgi ise yaşamdır,hakikattir.
Aşk aceledir, Sevgi usul usul sabırlıdır.
Acele işe hem şeytan karışır.
Aşk ateşlidir Çünkü hastalıklıdır.
Sevgi ılıktır Çünkü sağlıklıdır.
Velhasıl bu iki kardeşin hikayesidir Aşka ve sevgiye dair…

-------------
Merdiven, çıkarken.. Aşk, inerken, kalbi yorar.

Özdemir Asaf
------------------


Aşk’a Dair

Sen hiç aşık oldun mu dedim
Olmadım dedi
Ne yazayım sana dedim o zaman
Aşka dair
Biri vardı dedi
Aşk değildi ama
Aşka yakın bir şey
Ne oldu dedim
Öldü dedi
Öldü mü dedim
Evet dedi
Korktum sormaya
Aşk’ı mı öldü
Aşık olduğu mu
Biri daha var ded
i Uzakta çok uzaklarda
Görmüyorum,konuşmuyorum
Anlat dedim
Boş ver dedi
Unuttum bile yüzünü
Şimdi ne olacak dedim
Biri var dedi Yeşil gözleriyle bana sıcacık bakan
Bu da hayal olmasın dedim
Hayır bu aşk galiba dedi
İnanmadım önce söylediklerine
Ama bir bulut geldi
Üzerine bindi gitti
Haklıymış dedim Aşk bu,aşık bu
-------------

Pazartesi, Mayıs 22, 2006

Sinema Manyaklığı

Bu hafta sonu seyretmek istediğim filimlere sırasıyla gittim , ilk önce Da vinci nin şifresine daha sonraki günde M.I.3 e gittim .Da vinci'nin şifresi bende biraz hayal kırıklığı yaşattı ama idare eder konumda bir filimdi. Tom Hanks yine başarılıydı. Kitabını okuyan arkadaşlar varsa filmine gitmesinler çünkü kitapdakinden biraz farklı ayrıntılar çok kısa ve yüzeysel geçilmiş bu durumda husrana ugratabiliyor. :)). M.I 3 ise benden geçer not alan filim oldu bilinen klasik M.I tarzı olsada heyecen ve gerilim kurgu fena değildi. Hele patlama sahneleri muthişti. Hele güzelim arabayı havaya uçurduklarında içim gitmedi değil :))))


Not : İki filmi puanlamak gerekirse
Da Vıncının sifresi: 6 (kitabını okuyan biri olarak)
M.I 3: 8 (Tom Cruise Yine başaralı )

Perşembe, Mayıs 11, 2006

Hayal Kırıklıgı

Bahtsız bedevi olayı benimki başka bir şey değil yaw ucsuz bucaksız çölde karşıma çıka çıka kutup ayısı çıkıyor herzaman , nişan dı evlilik hazırlıkları derken yine kutup ayısına tosladık iyimi :( ev konusundaki çalışmalarımız yine hüsranla bitti. Neyse azmedip çalışmaya devam ediceğiz buluncaya kadar durmak yok birde bu ev sahiplarine bir iki çift lafım olucak kardeşim nedir bu kira fiyatları uygun birşey yapında herkez nasiplensin yaw millet 250 milyona geçineceğim diye kan ağlıyorken yazıktır günahtır yaw tamam abartmış olabilirim belki ama uygun rakamlar söleyin (ohhh be rahatladim :)))) ) . En sonunda rahmetli Kemal Sunal' ın Gülen Adam filmindeki gibi bir çare bulcaz bizde heralde Gezen gecekondu sistemi :)) cephe derdin yok manzara derdin yok mekan derdin yok tak evini arabana herkez kendi yoluna şeklinde .... Böle düşünüyoruzda gecekonduyu takacak arabam bile daha yok neyse ........

Cumartesi, Mayıs 06, 2006

Güzel Filim

Bir Cumartesi günü daha büroda mesai saati bitiminde arkadaşlarla can sıkıntısından neyapalım diye düşünürken vcd alıp seyretmek akımıza geldi ve gidip bir vcd kiraladık Filimin ismi 50 first Dates (türkçesi 50 ilk öpücük) Adam Sandler ile Çarlinin Meleklerindeki sarışın hatunun oynadığı bir filim (Camoren Diaz Değil diğer sarışın bayan :P). Konu ve içerik bakımından gerçekten çok güzel ve eğlenceli bir filimdi. Herkeze tavsiye ederim. Hele Adam Sandler ın hiç usanmadan ve bıkmadan hergün hatunu kendine aşık etmek için bulduğu yöntemler izlenmeye değer ve takdire şayandı. Bugün vcd ile açtığımız sinema seansını bu akşam Görevimiz tehlike 3 ile kapatmayıı planlıyorum umarım gidebilirim :))))

Salı, Mayıs 02, 2006

Yıllar uzun yıllar


Zaman denen kavram nekadr gariptirki insan yalnız başına kalınca şöyle geriye dönüp yaşantısını gözden geçirdiği zaman karşılaştığı şeyler ve hissettiği duygular zaman zaman içini acıtır yada anlamsız şekilde içini gıcıklar. 1978 senesi cuma günü saat sabaha karşı dünyaya gelen biri olarak ozaman dan bu zamana kadar hafızada kalan anılarımı kurcaladim bir ara herkez gibi bir yaşam çemberinin içinde dönüp durmanın garipliğini ve hassasiyetini anlamaya çalıştım. Tomurcuk bir çiçekken yavaş yavaş açmaya başlayan ilk yapraklarını çıkarmaya başlayan bir çiçekken evrim değiştirip kaktüse dönüşümü izledim 28 senelik yaşam sürecimde. Bu süreçte iyi günlerimin olduğu kadar kötü günlerim aklıma gelip ağladım zaman zaman "Hayır " demek istediğim zamanlarda boğazımın düğümlenip ağzımdan hep "Evet" cümlesinin çıkmasını hatırladım acıyla. Ben böyle olmasını istiyorum diye içimden geçirip de bunları birtürlü çevremdeki insanlara söyleyemeyişim aklıma geldi. Halen de bu durum devam ediyor hani 7 sinde neysen 77 sinde de o olursun derler ya durum bundan ibaret işte. Adam akıllı hiç hayat muhasebemi yapmadım ogün neyi gerektiriyorsa durum neyi gerektiriyorsa öyle yaşadım. Evrim geçirip kaktüse dönüştüm dedim ya artık o dikenler içe dönük çıkmaya başladı ve canım yanıyor artık ve ben neyapacağımı bilmiyorum. evlilik hayali peşinden koşarken engellere takılıp tökezlemek yoruyor artık beni br yandan da kendi hayallerimin peşinden koşma dürtüsü iteliyor arkamdan , hani uzun bir maratona çıkarsınız 10 km boyunca koşarsınız bir noktadan sonra kollarınız ağırlaşmaya ayaklarınız sizi taşımadığını farkederseniz ya ama inatlada o finiş çizgisinden geçmeye çalışırsınız sürünürekde olsa geçicem o çizgiden dersiniz içinizden ama fiziksel olarak bitmişsinizdir ve o fiziksel bitkinliğiniz inadınızı yenip sizi devirir. Bende oyle işte fiziksel olmasada ruhsal olarak bitiş aşamasında ama inadıma güvenmek zorundayım. İlkokul çağlarımı düşünüyorumda herşey toz pembe hayat güllük gülistanlık sorumluluk almaya başladıkça ağırlaşan yıllar. Kendime ait bir hayat kendime ait bir ev istemek ve bu isteklere ait sorunlarla başetmek istemeden de olsa sevdiğin insanı bekletmek ve üzmek yılların getirdiği gerçek olsa gerek.
Ben o henüz yeni tomurcuklanan hayatıma dönmek istiyorum desem ayıp mı etmiş olurum acaba :(

Pazartesi, Nisan 17, 2006

Güzel Bir haftasonu....




Bu hafta sonu nişanlımın yanına Isparta'nın Eğirdir ilçesine gittim , uzun zamandır planlayıpta bir türlü gerçekleştiremediğim ziyareti sonunda gecen hafta sonu hayata geçirdik. Onlarda kaldım 2 gün şaka maka bayağı özlemişim bebeğimi ben yaw. Havanında güzel olmasını değerlendirerek eğirdir 'i dolaştık biraz Eğirdir kriter gölü bulunan küçük ama şirin biryer uzun zaman olmuş oralara gitmeyeli en son 1989 tarihinde gitmiştim eğirdir e tabi o zamandan bu zamana bayağı değişmiş , aşkımla beraber adayı gezdik , ördekleri besledik birde gölde yelkenlileri izledik uzun uzun . Eğirdir gölünde sportif faaliyetlerde başlamış yelken sporu bayağı revaşta bu aralar gölde bir sürü yelkenli güzel manzara oluşturuyordu. İşte öle bir hafta sonu geçirdim aşkımla beraber ama ayrılmak gerçekten zor geldi. Hayırlısıyla şu olayı bir sonuçlandırsakta herkes mutluı mesut olsa :). Yandaki fotograftada göldeki vak vaklar güneşleniyor .



Yukarıdada çok belli olmamasına karşın Ispartanın Karlı dağları ve Eğirdir gölü mevcut. yukarıdaki resimde miskin miskin güneşlenen kazlar ve ördekler işte bu gölde serinliyor :))


Cuma, Nisan 07, 2006

Karabasan..

Sizede olurmu böyle durup dururken hıçkıra hıçkıra ağlamak gelirmi içinizden yada en çok korktuğunuz şey başınıza biranda gelmiş gibi kendinizi hazırlıksız ve yapayalnız hissettiğiniz oldumu yada gözleriniz durup dururken uzaklara dalıp gitmesi sonracığıma müzik dinlerken paronayak bir şekilde ağlamak .... Ya işte son zamanlarda nedense bunlar bana çok oluyor bunalıma giricem belkide girmişimdir bile , tatlı için delirirsiniz ona ulaştığınızda büyük bir hırsla kocaman bir ısırık alırsınız ama o tatlının tadını alamazsınızya o an bende işte böle hayattan bir tat alamamaya başladım hayatımın bir yerlerinde bişi koptu boşluk oluştu ve ben o boşluğa devamlı düşüyorum zaman zaman. Ne bilim belkide asosyal biri olusumdan kaynaklanıyordur. Bunalrı buraya niye yazıyorum bilmiyorum ama belki rahatlamak belki ne bilim yazdım işte ....

Pazartesi, Nisan 03, 2006

ILK SINAVLAR BITTI.........

Açıköğretim de okuduğumu burdan daha önceleri belirtmiştim hatta geçen hafta sonu sınavlarım var demiştim işte o sınavlar sonunda atlattık ama nasıl atlattık bilemiyorum amcamlar işi sıkı tutmuşlar sınav sonuçlerı gelince dramımızı göreceğiz tabiki yaw belirli bir yaştan sonra okumak nekadar zormuş hatta açıköğretimde okumak ne kadar zormş. Örgün eğitimde bukadar zorlanmazdım valla hele çalışıyorsanız ve bu arada da okumaya çalışıyorsanız gerçekten çok zor ... Herşey yaşında güzelmiş demekki burdan bunu çıkarıyoruz ana fikir olarak şimdi ablamı daha iyi anlıyorum o bide dersleri ingilizce veriyor kendimi onun yerine koymak bile istemiyorum ablacım kolay gelsin sana diyor başarılarının devamını diliyoruz... :))

Perşembe, Mart 30, 2006

Güneş Tutulması Olayı

Evet dün Antalya da güneş tutulması olayını canlı olarak izlemek nasip oldu sonunda ortaya çıkan görüntü muhteşemdi resmen öğle vakti yıldızları görmek ise insanı başka bir şekilde etkiledi. O esnada kemer deydim ve saniye saniye güneş tutulmasını izledim. Muhteşem bir olaydı. Aşağıdaki resimde ki gibi bir görüntü oluştu bana büyük bir haz verdi .
Hele yıldızları görmek ............ bayıldım bayıldım beni ayılttılar sonra yine bayıldım hihihihihiihi. :))))))

Çarşamba, Mart 29, 2006

Sınav Haftası

Bu hafta sonu malesef benim için sınav haftası arkadaşlar, çok meraklıyızya okumaya açıköğretimin sınavları bu hafta sonu millet dışarda vıcır vıcır gezerken ben sabahın köründe sınava girecem yetmezmiş gibi pazar sabahıda sınav var offf,offff tam bahar geldi hafta sonunu değerlendirelim dedik plan yaptığımız hafta sınav koymuslar ben gidip şimdi bu anadolu un.temeline bomba koymazmıyım he .... Güme gitti bizim piknik ne güzel temiz hava bol oksijen deniz kenarında mangal sefası hayal ederken yine yattı bizim plan ..... Ama ben kaşındım başka birinin suçu deil okuyacağımda okuyacağım diyen benim ee ne yapalım girecez cıkacaz baktık olmuyor ....... Bu arada annemin son şaheserinide buraya koymak istedim ahada aşağıda işte
Gerçekten annemin bu kadar resme kabiliyetli olduğunu bilmiyordum kaç senelik annem tabiki bu resimleri yakından görmeniz lazım ozaman daha net ve güzel ler .......

Pazartesi, Mart 20, 2006

Ressam Annemin Maharetleri :)



Annemin hayallerinden biri olan resim hevesi sonunda meyvelerini vermeye başladı, yetenekliymiş annem bu konuda yan tarafta yapmıiş olduğu resimlerden bir tanesinin görüntüsü var.Bu resmin ilk talibi benim tabiki eğer ilerde kendi evim olursa bu resmi duvarıma asacağım . Annemin Böle bir yeteneğinin olupta bunu yıllarca ertelemesi acı bir durum tabi ama sonuçta yine de heveslerini hayata geçiriyor.Bakalım annemin ilk sergisi nasıl olacak bu sanat eserlerini herkesin görmesini isterim şahsen yürü be anneciğim kim tutar seni helal olsun sana

Anneciğimin resimleri nin devamı yukarıdaki fotograf da manzara resimi buda benim çok hoşuma giden resimlerden biri ayrıca aşağıdaki resimde mukemmel ama iyi çekemedim :((

Cumartesi, Mart 04, 2006

:((((( ve :((((((


Dün teknoloji ile bir yazı yazmıştım ya bunun hemen altında . İşte o benim teknoloji özürlüğümden değil harddisk in özürlüğünden kaynaklanıyormuş bugün sabah elimde patladı sonunda dayanamayıp kafasını sağa sola vurma suretiyle nihayetinde hdd son buldu en büyük korkum resimler ve yazdığım programlarımı bidaha görememe korkusuydu fakat onlarıda bir şekilde kurtarmayı başardım ve bunun için mutluyum ama hdd gidişine üzüldüm neyse yaşasın yeni hdd im :P .......................... Ha bu arada yazdığım programlarla ilgili küçük tiyolarda vereceğim ... 2. olarak telefonla bilgisayarımı tanıştırdıktan sonra resimlerimi alabildim onlardan hoşuma giden resim yandaki resimdir burda böle şirin çıkmasının nedenine :P uyuyor ken resmini çekmek istemem yoldan geldiği için yorgunluktan kafayı bizim kolona dayayıp biraz kestiriyordu bende tam o sırada resimleyim bu anı dediğm an hatun gözünü açıp bana gülümsedi ve böle şirin bir fotoğraf ortaya çıktı. Bu arada benim kamerada hiç fena çekmiyormuş he .....
Bu fotoğrafta ençok ışıkları sevdim tabi bunu ben değil arkadaşım çekti.

Cuma, Mart 03, 2006

Teknoloji .......

Şu teknoloji gerçekten güzel bir olay ama bazen beni deli etmese dahada iyi olacak. Şu cep telefonlarında resim çekmek güzel bir olay ama bunu bilgisayara aktarma işi olayı beni bayağı bir zorladı salak bilgisayarım 2 kere format (Yeniden Kurmak) yemesine rağmen halen inatla cep telefonumla bağlantı kurma problemi yaşıyor. Bir türlü tanıştıramadık ikisini hayır yanarım yanarım fotografları bilgisayara aktaramadığım için başka fotolarda çekemiyorum teknolojinin içinde olan biri olarak bu iki cihazı tanıştıramamak beni bayağı üzdü açıkcası. Neyse en kısa zamanda halleder telefondaki resimleri burada yayınlarız.

Çarşamba, Mart 01, 2006

Sigara !!!!!!

Şu sigara illeti yüzünden sevdiğim insanların canını sıkmak ve üzmek hiç hoşuma gitmesede nedense sigara içmek hoşuma gittiği için elimden olmadan üzüyorum ama son ve nihayi bir karar verdim 01.03.2006 tarihi itibariyle bu sigaradan uzak duracağım ve bu benim son bırakışım olacak ......... Sigara tiryakisi değilim ama içmek hoşuma gidiyor bile bile lades olayı benimksi ama dediğim gibi bu tarihten itibariyle sigaradan uzak duracağim bundan sonra herkesin hayatı stresli ve sorunlu ama medet olarak sigaranın arkasına saklanmak bana göre değil bundan sonra yeşilaycı bir insan olacağim ve buna en çok sevgilim memnun olacak sanırım :) Bu arada sınavlar yaklaşıyor ve benim tembellikten kurtulup bir an önce şu ara sınavları vermem lazım ..

Perşembe, Şubat 16, 2006

sevgililer gününe dair .......

Geçen 14 şubat malumunuz sevgililer günüydü , ben hiç anlamam bu tarz konulardan, hem neden herşeyin bir günü varda erkekler günü yada buna benzer günler yok :P. Geçen 14 şubat gününde benim için çok iştahlı geçmedi açıkcası hem bizim için hergün sevgililer günü hehe , o gün bir tek yanarım yanarım 1 ytl lik güller oldu 7 ytl ya ben ona yanarım o gün çiçekçilerin günüydü bizde adetten birtane aldık tabi...... (Ne olacaksa 2 gün sonra solup gitcek işte :P "Erkek Psikolojisi bu olsa gerek" )

Pazartesi, Şubat 13, 2006

Ekleyemedigim Resimler




Yukarıdaki resim ve resimler nişanda çekilen fotoğraflar eklemek isteyipte zaman ayırıp ekleyemediğim fotolar bunlar işte...

Ev Derdi......

Evet ev derdi yokmu şu ev derdi adamın iflahını kesiyor valla ....... Takip edenler varsa eğer bu sayfayı daha önce nişanlandığımı bilirler (hoş takip eden varmı bilmiyorum ama :P) işte bu yüzden bizde evlilik öncesi kendimize ait bir ev arayışına girdik kiralık ufak tefek ama bize ait olacak bir ev. Arasan bir dert aramasan ayrı bir dert kira fiyatlarını duyunca soğuktan mıdır artık yoksa kira rakamlarındanmıdır nedir tüylerim diken diken oluyor . Ama madem bu yola girmişiz dönüşümüz yok dönmek isteyende yok açıkcası bulana kadar devam edicez ne yapalım. Bu zamanda yeni bir ev ve hayat kurmak ne kadar zormuş kardeşim (tabiki armut piş ağzıma düş olayı hiç bir zaman gerçekleşmedi benim için ) ama yılmak yok bütçemize uygun bir ev bulana kadar aramaya devam edecez. Allah büyüktür diyoruz öle yada böle bulacaz bir ev :)

Cuma, Ocak 06, 2006

THIN LINE........

Hayatla ölüm arasındaki ince çizgi var derler ya gerçekten ben o ince çizgiyi çarşamba günü yakından gördüm.Manavgat'a servise giderken yolda büyük bir kaza atlattik allaha şükür kimseye ve araca bir şey olmadi ama o anki durumumuzu anlatmaya kelimeler sığmaz, direksiyondaki arkadaş gerçekten büyük bir soğukkanlılıkla hasar görmeden olaydan yırtmamızı sağladi herhalde o an direksiyonda ben olsaydim şimdi bu sayfaya yazı yazıyor olamazdım. Arkadaslar gerçekten sunu anladimki hayatta nasil yaşamak istiyorsanız öle yaşayin yapmak istediğiniz hiç birşeyi ertelemeyin (imkanınız dahilinde tabi) yoksa birdaha o düşüncelerinizi gerçekleştirmek için zaman bulamayabilirsiniz tabi bu kader işi belli olmaz ama siz yinede ertelemeyin bundan sonra bende öle yapacağım çünkü.Sevdiklerinize sevdiğinizi söylemeyi ne biliyim bilumum seyi ertelemeyin