Cumartesi, Eylül 30, 2006

Yeni Bir Heyecan

Evet şimdi kendime yeni bir heyecan ve uğraş buldum ASP (Active Server Page) . Tabiki bunu yeni keşfetmedim ama daha yeni uğraşmaya başladım buda programla uğraşırken aklıma gelen web sayfasından senkronizasyonlu bilgi almak fikrinden kaynaklandı tabi. Hani Programcılık Okumam İşe yaradı yazımda anlattığım programla uğraşırken ansızın aklıma web sayfasından girilen servis istem bilgilerinin program içerisine alıp online takip etme isteği ve olurmu acaba kısmı ilgimi cezbetti bir iki deneme yanılmadan sonra olabileceğine kannat getirdikten sonra hadi bakalım ASP öğrenelim dedim . denemelerimde tamda online olmasada ordaki verileri bir şekilde almayı başardım bazı komplike işlemlerden sonra ama bu işi ilerletip komplike olayına girmeden doğrudan almayı başarıcam heralde. Buralarda nekadar kullanışlı olur bu fikir bilemem ama aklıma girdiya bir kere mutlaka yapmam lazım yoksa uyuyamam :PPP. Yazılımcı bir abimizinde dediği gibi programcılık hayalgücünle ölçülür dediği gibi benimde hayal gücüm bu konuda zenginleşmeye başladı. Veri Tabanı yazılımında bayağı bir yol aldım galiba. İstermisiniz Piyasaya program çıkarayım CİNSOFT patentli heheheheh. (Pehpehpeh okadarda değil artık :))

Perşembe, Eylül 28, 2006

Programcılık Okumam İşe Yaradı!!!


Evet bu programcılık okumam ne işe yarar diye düşünürken sonunda yararlı bişi okuduğuma kanaat getirdim çalıştığım yere hazırlamış olduğum programımı en nihayetinde bitirmiş ve kullanılır hale getirmiş bulunmaktayım. Her ne kadarda uzun bir süreç de alsa işe yarar bir program oldu valla artık dosya incelemeden kurtuldum herşey elimin altında aradığımı bulabiliyorum. Amatör bir çalışma ama işe yarıyormu yarıyor vallaha :)))). Çok spesifik bir şey değil ama zamanım oldukça geliştireceğim işte. Sql server veri tabanını kullananan bir program oldu program içeriğinde;

  1. Stok


  2. Fatura


  3. Servis Girişleri


  4. Raporlar


  5. Kişisel Takvim Yönetimi (randevular felan)


  6. Yedekleme


  7. Hareket Takip Föyü


  8. Bakım Anlaşmalı Cari Yönetim Takip


  9. Analizler (Aylık bazda Servis Takibi Fiyat olarak)

Yer almakta . Veri tabanı çalışmam için fena olmadı hani ekran görüntüsü aşağıdaki gibi.




Program içeriği hakkında daha detaylı bilgiyi daha sonra tekrar yazıcam takip edin anacığım :)P



Salı, Eylül 26, 2006

Gezi Dizim -2






























Bu yazıda da XANTHOS antik şehri hakkında bilgi vericem gene internet kaynaklı olacak ama küçük anektotlarda yerleştirecem aralara mesela XANTHOS luların özgürlüklüklerine ne kadar düşküün olduklarını esir olmaktansa topluca intihara bile gittiklerini küçük bir not olarak belirtebiliriz. Yazıda da okuyacaksınız zaten bu ara notları ama benim ençok ilgimi çeken şey ozaman bile evlerde altyapının olması yani su kanalları , kanalizasyon gibi şehrin temel alt yapıları ozamandan beri varmış ilginç diyorum çünkü bu zamanda bile bu alt yapıları olmayan binalar bile var. Şehir hakkında bilgi vermeden önce şunu da söliyim bizim milletimiz gerçekten malmış o güzelim tarihi eserlerin büyük bir çoğunluğu İngilterede sergilenmekte bizde ise alçı kalıpları kalmış.




XANTHOS





Saklıkent'e 15 km uzaklıkta olup araba ile 20 dakika kadar sürmektedir.Lykia'nın güneyinde, Xanthos Çayı'nın (Eşen Çayı / Kocaçay) vadisinde kurulu olan Xanthos, Likya federasyonunun başkentidir. Şehrin batısından akan Xanthos Çayı, Lykia'daki nadir Hellen'ce adlı yerlerden biridir. Şehrin Lykia dilindeki ismi ise Arrna'dır. Bu şehrin insanları ölümüne bir bağımsızlık tutkusuna sahip olmakla ünlüdür.
Xanthos adının Homeros'un İlliada'sında Sarpedon ve Lykia'lı savaşçılarının geldiği yer olarak geçtiği için uzun süre şehrin Truva Savaşları'nın geçtiği MÖ 13. yüzyıl sonlarında var olduğu düşünülmüştür. Oysa şehirdeki arkeolojik buluntular MÖ 8. yüzyıldan önceye gitmemektedir. Şehir 1938 yılında İngiliz arkeolog Sir Charles Fellows tarafından keşfedilmiş, burada ele geçirilen yapıtların büyük bir kısmı 1844'e kadar süren uzun çalışmalar sonucu British Museum'a (!) taşınmıştır.
İlliada'da Xanthos'tan 'anaforlu Xanthos' şeklinde bahsediliyor olması o zamanda da ırmağın Xanthos adıyla anıldığını, fakat Xanthos şehrinin kurulmamış olduğunu belgeler. Bu sava göre şehir kendisinnden çok önce isimlendirilmiş olan nehrin adını almıştır. Şehrin adının Xanthos adındaki kurucudan geldiği de söylenenler arasındadır. Homeros'un yazdıklarından çıkarılabilecek bir başka sonuç, efsanevi kahraman Sarpedon'un vatanının Xanthos Vadisi olduğudur.
Persler dönemi

Xanthos'un tarihsel metinlerde adı ilk olarak Herodotos'un eserinde MÖ 545 yılındaki Pers istilası sırasındaki direnişiyle geçer. Herodotos bu direnişi şöyle anlatır:
"... Lykia'lılara gelince, Harpagos ordusu Xanthos ovasına indiği zaman, onlar da karşı koydular, bitmez tükenmez kuvvetlere karşı, az sayı ile dövüştüler; yiğitlikte nam aldılar, ama yenildiler, kentlerine geri atıldılar, kadınları, çocukları, hazineleri ve köleleri kaleye doldurdular ve alttan, yandan ateşe verdiler , öyle ki, yangın kaleyi yerle bir etti. Bundan sonra birbirlerine korkunç yeminlerle bağlanarak düşmana saldırdılar ve Xanthos'ta oturanların tümü de savaşarak ölmüş oldular.






Bugün bütün Lykia'da kendilerini Xanthos'lu diye tanıtanların,seksen ev dışında hepsi de yabancıdır; bu seksen aile, o zamanlar ülkenin dışında bulunuyordu; bundan ötürü hayatta kalmışlardır..."
Sözü geçen bu seksen ailenin ise o sırada günümüzde de yaygın olan bir geleneği uyguladığı, yani yazı geçirmek için yaylaya çıkmış oldukları düşünülmektedir.
Bu büyük yıkımdan sonra Xanthos da diğer Lykia şehirleriyle birlikte Pers satraplığına dahil oldu, fakat Persler Lykia'da asker bırakmadığından Pers hakimiyeti Lykia'lıların yaşamını fazla etkilemedi. Harpagos'un kuşatması sırasında tamamen yıkılan akropolis, kısa süre sonra yeniden inşa edilmeye başlandı; akropolisin güney-doğusunda yeni bir saray binası yapıldı. Bu yapının yanında ise depolar ve üç sella'lı bir tapınak yer alıyordu. Ayrıca Xanthos'un doğu etkileri taşıdığı düşünülen ilk kule mezarları da bu döneme tarihlenmektedir. Bu dönemde Lykia Athena ile sıkı ticari ilişkiler kurmuştur.
Alexandros ve generallerinin dönemi
MÖ 475 - 470 yılları arasında şehir bir yangın sonucu tekrar yerle bir olmuş, Athena'lıların yardımıyla yeniden inşa edilen şehirde MÖ 334 yılının sonlarında Alexandros (Büyük İskender) bölgeye gelene kadar huzur ortamı hüküm sürmüştür. Tarihçi Appianos MS 2. yüzyılda yazdığı bir metinde Xanthos'luların Alexandros'a boyun eğmek istemediklerinin ve daha önce yaptıkları gibi özgürlük adına kendilerini öldürdüklerinin söylendiğini yazsa da, bu dönemde şehirde yıkım izlerine rastlanmaması ve Alexandros'un seferi hakkındaki en önemli bilgi kaynağımız olan Arrhianos'un aynı yüzyılda yazdığı metinlerde Xanthos'un Patara, Pınara ve diğer şehirlerle birlikte kendiliğinden teslim olduğunun belirtilmesi nedeniyle Appianos'un söyledikleri kuşku ile karşılanmalıdır. Ayrıca Alexandros'un Batı Anadoluya, Persleri geri atmak amacı ile girdiği ve bir kurtarıcı olarak görüldüğü bilinmektedir.
Alexandros'un ölümünden sonraki karışıklık döneminde kent Alexandros'un generallerinden Antigonos'un eline geçti. MÖ 309 yılında, Alexandros'un kendisini Mısır'ın kralı ilan etmiş olan generali Ptolemaios I filosuyla gelerek Lykia'yı ele geçirdi. Şehrin Ptolemaios hanedanının egemenliği altındaki Hellenistik dönemi MÖ 197 yılında Seleukos kralı III. Antiokhos'a bağlanıncaya kadar sürdü. Şehrin Büyük Antiokhos'un egemenliği altına girdiği şehirde bulunan bir yazıtta okunan "Kral Büyük Antiokhos şehri Leto, Apollon ve Artemis'e adadı" ifadesinden anlaşılmaktadır. Buradan anladığımız kadarıyla Xanthos'u kuvvet kullanarak ele geçiremeyeceğini anlayan Antiokhos, savaştan ve kuşatılmaktan bıkmış olan Lykia'lılarla bir anlaşma yapmış, bu anlaşmaya göre Xanthos Antiokhos'a teslim olmuş, o da şehrin hür ve dokunulmaz olduğunu belirtmek amacıyla şehri Lykia kültlerine adamıştır.
Romalılar dönemi
Magnesia Savaşı'nda Rodosluların desteğini alan Romalılar Antiokhos'u ağır bir yenilgiye uğrattılar ve Xanthos'u Rodoslular'a verdiler. Diğer Lykia şehirleri gibi Rodos hakimiyetine karşı çıkan Xanthos, MÖ 167 yılında Roma'nın Rodos'la arasının bozulması nedeniyle Lykia'nın Roma Senatosu tarafından özgür ilan edilmesiyle birlikte Lykia Federasyonu'nun baş kenti ve yönetim merkezi oldu.
Brutusa direnen Xanthos
Xanthos bir kez de MÖ 1. yüzyıldaki Roma içsavaşları sırasında Brutus tarafından kuşatıldı. Octavianus ve Marcus Antonius'a karşı olan iktidar mücadelesi için asker ve para temin etmek amacıyla MÖ 42 yılında Lykia'ya gelen Brutus'un ağır talepleri Lykia federasyonu tarafından reddedildi. Bundan sonra olanları Appianos'un yazdıklarından öğreniyoruz.
Yazara göre Xanthos'lular ilk önce aşağı şehri yıkıp etrafını bir hendekle çevirdiler ve içine girerek Romalılara karşı koymayı denediler. Fakat Brutus onları şehirlerine hapsetmeyi başardı ve kuşatma donanımı sayesinde şehir duvarlarını kısmen tahrip etti. Şehrin hala karşı koyduğunu gören Romalı komutan, Lykia'lıların üzerine saldırmasını sağladı ve onları kolayca bozguna uğrattı. Bu bozgundan sonra şehre sığınmak isteyenler ise kapıları kapalı buldular, çünkü şehir bekçileri onlarla birlikte düşmanın da içeri girmesinden korkuyordu. Her nasılsa kısa bir süre sonra Xanthos'lular tekrar saldırıya geçmeye cesaret ettiler ve kuşatma donanımlarını yaktılar. Bu sefer kapılar açık kalmıştı ve şehre çekilenlerle birlikte bir çok Romalı da şehre girdi. İsyancıların geri kalan kısmı da şehre girmek üzereyken birden demir kaplı şehir kapısı aşağı inerek kapandı. Appianos bunun kapıyı taşıyan iplerin kopması ya da Xanthos'luların kapının iplerini kesmesi nedeniyle olmuş olabileceğini belirtir. İçerde zor durumda kalan ve Sarpedon Tapınağı'na sığınmış olan arkadaşlarına ulaşmak için her yolu deneyen Romalılar kuşatma donanımlarını ve merdivenlerini kaybettiklerinden içeri giremediler. Büyük bir azimle yeni merdivenler edinen Romalılar, bu merdivenler ve yaptıkları basit kancalarla duvarlara tırmanmaya başladılar. Bir diğer grup ise nehrin aktığı uçurumdan aşağı inmeyi denedi. Çoğu düşerek öldüyse de bir kısmı başarılı oldu. Çeşitli yöntemlerle içeri girenler dıştakilerle birlikte kapıyı dövmeye başladılar. Gün batımıyla birlikte şehir düşmüştü. Kaçma şansları olmayan Xanthos'lular, daha önce yaptıkları gibi herşeyi yaktılar ve birbirlerini öldürmeye başladılar. Feryatları duyan Brutus Xanthos'lulara acıdı ve askerlerine sağ kalan her Xanthos'lu için ödül vereceğini duyurdu, fakat sadece150 kişi kurtarılabildi.
Diğer tarihçiler farklı ayrıntılardan bahsederler. Plutarkhos Romalıların nehri su altından yüzerek geçmeyi denediğini, fakat Xanthos'luların ziller taktıktan sonra suya bıraktıkları ağlara yakalandıklarını söyler. Bu hikaye nehrin yapısının buna uygun olmaması nedeniyle kabul görmemektedir. Plutarkhos da Lykia'lıların toplu intiharından 150 kişinin sağ kurtulduğunu yazmıştır. Brutus'le Xanthos'lular arasındaki yazışmalar olduğu söylenen, fakat doğruluğu çok şüpheli olan bir grup mektupta Brutus'un ağzından merhamet için yalvaran Xanthos'luları nasıl yaş farkı gözetmeksizin katledip şehri yaktığı anlatılmaktadır. Bu mektuplar olayı Appianos ve Plutarkhos'un anlattıklarıyla taban tabana zıt bir şekilde anlatmaktadır.
Roma ve Bizans eyaleti haline geliş
Xanthos, Brutus'u yenen Marcus Antonius tarafından bu yıkımdan bir yıl sonra tekrar imar ettirildi. MS 43 yılında imparator Claudius tarafından bir Roma eyaleti haline getirilen Xanthos Bizans döneminde piskoposluk merkezi oldu. Bu dönemde surları yenilenen ve aralarında tepenin üstündeki manastırın da bulunduğu yeni yapılara kavuşan şehir 7. yüzyılda başlayan Arap akınları sırasında terk edildi ve küçük bir köye dönüştü.
Batılı gözü ile yazılan bu tarihte bazı açık noktalar bulunmaktadır. Görkemli bir şehrin M.S. I. yüzyıldan 8. yüzyıla kadar kendisinden bahsettirecek bir olay yaşamamış olması anlamlıdır. Bir diğer yorum Arap akınlarından çok önce bu görkemlı pagan şehirlerinin Hristiyan baskılarına direnemiyerek çölüp dağıldığı düşünülebilir.
Kalıntılar
Güneydeki şehir kapısından girip patikayı biraz takip ettikten sonra solda İmparator Vespasian'ın kendi adına yaptırdığı kemerli geçidi görüyoruz.Bu kemer Dor tipi Triumphal Arch'a bir örnektir. Kemerli geçidin hemen karşısında ise Nereid Monumentini görüyoruz. Nereid Monumentinin kaidesinin iki bölümü mermer frizlerle kaplıdır. Kaidenin üstünde küçük bir Ion tapınağı yükselir. Tapınağın 4*6lık sütunları vardır. Peristyle'ın genişliği 1.06 metredir, pronaos ise 1 metre derindedir. Tapınağın içine her iki uçtan da giriş vardır. İç kısım(Cella) ölüler için taştan banklarla döşenmiş ve de kabartmalarla zengince süslenmiş. Cassettes ve üçgen taş bloklar yine Cella'nın tavan süslemelerinin birer parçalarıdır.
Doğu panelinde, karısıyla birlikte tahtında oturan kral ve onların hizmetçileri;batı panelinde ise bir atlıyla askerler arasındaki savaş resmedilmiş. Arşitrav üzerindeki frize Lykialıların tipik ayı avları ve bunun biraz üstüne adam kaçırma olayları efsanevi bir biçimde aktarılmış. Adam kaçırma hakkındaki efsanelerden birine göre de Dioscures, Leukippos'un kızlarını kaçırıp onlara defalarca tecavüz ediyor.
Nereid anıtı ismini 12 su perisi figüründen almış,bu danseden figürler peristyle'ın sütunları arasında bulunur. Tabandaki iki friz birbirinden farklıdır. Aşağıdaki frize savaş sahneleriyle, çıplak bir Yunan askerinin Persli düşmanlarıyla yüzleşmesi aktarılmış. Yukarıdakine ise merhumun hayatından bir olay resmedilmiş (Şehrin istilası). Şehir surları önünde savaş,şehre taarruz,ilk tutsakların şehre gelişi ve son olarak da şehrin istilacılara boyun eğişi. Pers saraylarındaki seromonilerden alıntı bir manzarayla prensi ,tahtında, büyük bir şemsiyenin altında oturken görüyoruz.
M.Ö. 4. yüzyılın ilk çeyreğinden kalmış olan bu anıt, Xanthos'daki diğer eserler gibi yine Charles Fellows tarafından Beacon adlı İngiliz savaş gemisiyle Londra'ya kaçırılmış.
Biraz daha ilerlediğimizde solda, daha önceden arkaik ve klasik bir nekropol olan Lykia akropolünü görüyoruz. Akropolde yapılan kazılarda her tabakada yangın izlerine rastlanmış, ilk tabakadaki yangın izleri de Harpagos'la olan savaştan kalma. Fakat , Xanthos'un son periodunda orada yaşayan Bizanslılar akropole yangınlardan daha büyük zarar vermişler, akropolün tamamını bozup karıştırmışlar.
Yine de sistematik kazılar sonucunda daha birçok yapının temelleri bulunmuş durumda. Lykia'nın popüler mimari malzemesi olarak tahtanın tercih edilişinden, çok azı günümüze kadar gelebilmiş. Fakat iyi konumdaki birkaç mozaik bulunmuş ve bunlar şu anda Antalya Müzesi'nde sergileniyor. Archilles'in Thetis tarafından Styx nehrinde batırılıp çıkartılması bu mozaiklerden birinin üstüne resmedilmiş, tabii ki bu eser düşüncelerimizi Troia savaşına alıp götürüyor. Akropol ve Eşen Çayı arasında gizli patikalar bulunur. Bu patikalar çaydan su taşınmasında, savaş sırasında yardım getirilmesinde ve sürpriz ataklar yapılmasında kullanılmış.
Akroplün kuzeyinde ise yıkık sahnesiyle Roma tiyatrosu var (MS 2. yüzyıl). Romalıların kurmuş olduğu amfitiyatro, Hellenistik dönemde kurulmuş olan daha küçük bir amfitiyatronun alanı üzerine yapılmış; bu yüzden tiyatronun bir kısmı Lykia nekropolünün içine doğru giriyor. Tiyatronun batı girişi bir duvarla bloke edilmiş, doğu paradosu ise orkestraya çıkıyor. İki tane cavea'sı vardır ve de oturma yerleri iyi korunmuştur. Sadece üstteki cavea'daki bazıları Bizans zamanında tahrip olmuştur.Yukarıda Lykia nekropolüne açılan bir kapı vardır. Opramoas of Rhodiapolis 30000 denarii gözden çıkarıp, büyük depremden sonra tahrip olan tiyatroyu yeniliyor. Bizans zamanında da tiyatronun taş oturakları şehir duvarlarının yapımında kullanılıyor.
Tiyatronun hemen batısında ise iki mezar yer alıyor. Bu iki mezar tiyatronun ve Xanthos'un sembolü haline gelmiştir. Bu mezarlardan kuzeydeki Harpies anıtı(8.64 metre uzunluğunda) en eski Lykia mezarlarından biridir, kabartmaları da eşsiz güzelliktedir. Kabartmadaki figürler Milesian-Ionian stilindedir, Yunan sanatının yerel ögeler üzerindeki etkisine de güçlü bir kanıttır.
Monolitik sütunun uzunluğu 5.43 metredir ve sütunun üzerinde kare şeklinde çıkıntılar görülebilir. Mezar odasını çevreleyen friz 1.02 m., onun üstündeki 3 katlı taş blok ise 0.65 m. yüksekliğindedir. Kabartmalarda genellikle oturan figürler horoz,yumurta veya nar gibi doğurganlık ve bereket sembollerini alırlarken resmedilmişler.
Bu anıta ismini veren yaratıklar ise anıtın kuzey ve güney yüzlerinde resmedilmişler. Bunlar kadın kafalı, yarı kuş yarı kadın yaratıklar. Kanatları ve kuyrukları var, çocukları kollarında taşıyorlar. Bütün bu figürlerde belki ölülerin bazı tanrıları; belki cenaze töreni hediyeleri sunulan bir hükümdar; belki de çocuk görünümündeki ölülerin ruhlarını Isles of Blessed'e taşıyan Sirenler resmedilmiş. Sonuçta figürlerde bu dünyaya ait hiçbir olayı göremiyoruz. MÖ 470 yılından bizlere kalan bu anıtta geleceğin Yunan sembolizmini görebiliyoruz. Bu kabartmalar da Charles Fellows tarafından götürüldüğünden orijinali plaster kabartmayla değiştirilmiş
Bunun güneyindeki mezar sarkofaj ve sütun mezar olmak üzere ikiye ayrılıyor. Sütunun üst kısmını kalın taş bloklar oluştururken, içinde de gömüt için bir boşluk bulunur. Hellenistik dönemden kalma olan sarkofaj popüler tahta heykeltraşçılığının taş üzerine bir uygulamasıdır. Mezardaki kabartma üzerindeki güreşen iki dev adam figürü İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde bulunmaktadır.
Tiyatronun kuzeyinde çevresindeki iki anıtla birlikte bir Roma agorası bulunur. Bu anıtlardan agoranın kuzeydoğusunda olanı Xanthos'un ünlü dikilitaşıdır. Sütun üzerindeki yazıtlar tüm taş bloğu kaplamaktadır, fakat üst kısmı fena halde tahrip olmuştur. 4.04 metre yüksekliğinde tek blok bir taştan yapılmış, 250 satırlık en eski Lykia yazıtıdır. Kuzeydeki yazıtların 12 satırı Yunancadır, geri kalanı Lykia dilindedir. Yazıtların üst kısmındaki gömü odasının çevresi kabartmalı taş bloklarla kaplanmıştı. Bunların çoğu yine Fellows tarafından kaçırıldı. Gömü odasının üstü üç tabakalı bir kapakla çevriliydi. Dikilitaşın üst bloklarından elde edilen izlere göre, anıtın üst kısmında aslanın üzerine oturmuş bir prens heykeli bulunuyordu. Yazıt ve kabartmalardan anlaşıldığına göre ,bu anıt Lykia kralı olan Kherei'nin savaş ve zaferlerini anlatıyor.
MÖ 4. yüzyılda kentin kuzey kesimlerine bir Roma akropolü yapılmış. Bu akropolün doğusunda yüksek, tahrip olmamış bir sütun-mezar var. Bu mezarın altında kayaların içine oyulmuş mezar evleri vardır.Buraya pek uzak olmayan başka bir yerde ise Xanthos'un Persler zamanından kalma en eski mezarlarından biri olan aslanlı mezar bulunur.Mezar üstündeki kabartmalarda aslanlara karşı mücadeleler, savaş manzaraları ve dişi bir aslanın figürü bulunur. Fakat bunlar şu anda British Museum'da sergilenmektedir.
Aslanlı mezarın hemen yakınında ise Pavaya sarkofajı bulunmaktadır, ve yine bu anıtın kabartmaları da British Museum'da sergilenmektedir. Bize kala kala bu sarkofajın tabanı kalmıştır.
Kentin doğu kısmında, Fransız arkeologlar tarafından yapılan kazı çalışmaları sonucunda muhteşem taban mozaik ve fresklerine sahip 10. yy'dan kalma bir bazilika ortaya çıkarılmış. Lykia zamanından kalma taş bloklar bu bazilikanın yapımında kullanımış.
Roma ve Bizans dönemlerinde, Lykia ve Roma akropolleri arasında kalan bölge yerleşim ile alış-veriş merkezleri olarak kullanılmış. Ayrıca şehir surlarının dışındaki Roma nekropollerinde bir çok kaya mezarına ve sarkofajlara rastlamak mümkündür.






Bu dikilitaşında hikayesi çok ilginç tam olarak 3 dille yazılmış bu anıt taş şehrin kahramanlıklarını ve generallerinin başarısını anlatıyormuş. Kendi dillerinde,Pers Dilinde,Yunanca yazılmış bir anıt. Bilin bakalım üst kısmına ne olmuş , dallama ingiliz prof. ülkesine kaçırmış bizimkilerde izin vermiş ne güzel diğilmi . 3-3,5 m olduğunu sanıyorlar anıtın kalan sadece 2mt bile değil amcam yine insaflı davranmış hepsinide götürebilirmiş.




Cumartesi, Eylül 23, 2006

Gezi Dizim-1










Saklıkent Toroslardan başlayarak Fethiye ile Kaş arasında sınır olan bölgeye kadar uzanan uzunca bir vadidir. Doğusunda Eşençay bulunur. Saklıkent yakın zaman önce yöre köylüleri tarafından keşfedildi. Yaklaşık 20 yıldır turizme hizmet veren doğal cennetimizdir.
Saklıkent Türkiye’nin en uzun ve en derin kanyonu olma özelliğine sahiptir. 18 km uzunluğunda çok dar ve yalçın kayalardan meydana gelmiştir. Genellikle kanyonun içerisini güneş görmez. Taşların ve kayaların çok çeşitli şekiller almış olduğunu görebilirsiniz. Taşların çok uzak mesafelerden büyük su kütleleri yardımıyla sürüklenerek bu hale geldikleri söylenebilir. Kayaların yüzeyi ise bu etkilerle inanılmaz güzellikte şekillerle kaygan yapıdadır.
Yürüyüş için gerekli olan plastik ayakkabı, kask ve diğer ihtiyaçlarınızı River Bar’dan karşılayıp yürüyüşe başlayabilirsiniz.
150m uzunluğundaki köprüden geçip kaynak sularının bulunduğu alana gelinir. Buradan sonra su içerisinde yürüyüş başlar. Başlangıçta kolay görünmektedir. İlerledikçe kanyon daralır ve yürümekte zorlanırsınız. Şelaleler ve aşılmaz engeller çıkar karşınıza.
Şelalelerin altında hızlı duş alıp yaz sıcağında serinlik hissedebilirsiniz. Ayrıca kayaların altından çıkan buz gibi kaynak suları yaz aylarında ortama serinlik vermekte ve doğal klima görevi görmektedir.
Kanyonu baştan başa katedebilmek için gerekli malzemelerle birlikte, profesyonel dağcılar eşliğinde bir ekiple yola çıkmak gerekmektedir(Burası çokda gerekli değil). Saklıkent, Patara, Tlos , Pinara , Xanthos ve Letoon antik şehirlerine çok kısa bir mesafede olup buralara gezintiler yapabilirsiniz. Eğer merak ederseniz, Saklıkent Kanyonu'nun başlangıç noktasına kadar da gidebilir ve kanyonun bugüne kadar geçirdiği evreleri doğal oluşumlar ışığında görebilirsiniz.

Bu bilgiler tamamen internetten alınmıştır yazmaya üşendim ne yapayim :))) ama gitmemiş olan arkadaşlar varsa şiddetle tavsiye ederim bu mükemmel güzelliği görmelerini. Kanyonda biraz zorluk çeksenizde genede unutamayacağınız bir zaman geçiriyorsunuz . Size bir önerim olacak eğer giderseniz o buz gibi suda mutlaka body rafting yapmayıda ihmal etmeyin. İlk başta o buz gibi suda biraz zorlanıyorsunuz ama bir kaç dalış yaptıktan sonra vücut bayağı bir alışıyor .



Bu harikalık karşısında büyülenmemek elde bile değil kanyona ilk girdiğimde sanki başka bir dünyanın kapısından içeri giriyormuşum gibi hissettim. Saklıkent kanyonuna benzer bir kanyonda GÖYNÜK de bulunmuş birdahaki sezonada orayı ziyaret etmeyi planlıyoruz .

Çarşamba, Eylül 20, 2006

Yeni Bir Sayfa!

Evet yeni bir sayfa daha açıldı hayat defterimde ve artık yalnız değilim bu dakikadan sonra. Hummalı bir koşuşturmacadan sonra mutlu sona ulaşabildik. Telaşlı korkulu acabalı aylardan sonra 09.09.2006 tarihinde aşkımla ben son noktayı nikah masasında beraberce koyduk. Nasıl geçti ogün neler yaptım inanın hiçbirini hatırlamıyorum inanılmaz heyecanlı ve titrek geçti benim için o anı anlat deseniz inanın anlatacak kadar çok şey hatırlamıyorum. Anlatılmayacak duygular içinde kazasız belasız o günüde atlattık sonunda. Tüm ailemin ve sevdiklerim yanımdaydı ogün beni yalnız bırakmayanlara çok teşekkür ediyorum . Umarım başladığı gibi bir ömür boyu ilk günkü gibi heyecanlı sevgi dolu anlayışlı bir şekilde bu birliktelik devam eder . Sorumluluklarıyla beraber insanın birisiyle hayatı paylasması çok güzel bir duygu. Nikahtan hemen sonra da Balayına KAŞ 'a gittik mükemmel bir hafta geçirdikten sonra yine iş başı yapmak bana biraz koydu ama neyapalım alışacağız artık. hehehe. He bu arada KAŞ' ı görmemiş olanlara tavsiyem muhakkak gitsinler gerçekten görülmeye değer yerler yeşillik mavi deniz mükemmel . Ablacığm sağolsun :))) .