Bu yazıda da XANTHOS antik şehri hakkında bilgi vericem gene internet kaynaklı olacak ama küçük anektotlarda yerleştirecem aralara mesela XANTHOS luların özgürlüklüklerine ne kadar düşküün olduklarını esir olmaktansa topluca intihara bile gittiklerini küçük bir not olarak belirtebiliriz. Yazıda da okuyacaksınız zaten bu ara notları ama benim ençok ilgimi çeken şey ozaman bile evlerde altyapının olması yani su kanalları , kanalizasyon gibi şehrin temel alt yapıları ozamandan beri varmış ilginç diyorum çünkü bu zamanda bile bu alt yapıları olmayan binalar bile var. Şehir hakkında bilgi vermeden önce şunu da söliyim bizim milletimiz gerçekten malmış o güzelim tarihi eserlerin büyük bir çoğunluğu İngilterede sergilenmekte bizde ise alçı kalıpları kalmış.
XANTHOS
Saklıkent'e 15 km uzaklıkta olup araba ile 20 dakika kadar sürmektedir.Lykia'nın güneyinde, Xanthos Çayı'nın (Eşen Çayı / Kocaçay) vadisinde kurulu olan Xanthos, Likya federasyonunun başkentidir. Şehrin batısından akan Xanthos Çayı, Lykia'daki nadir Hellen'ce adlı yerlerden biridir. Şehrin Lykia dilindeki ismi ise Arrna'dır. Bu şehrin insanları ölümüne bir bağımsızlık tutkusuna sahip olmakla ünlüdür. Xanthos adının Homeros'un İlliada'sında Sarpedon ve Lykia'lı savaşçılarının geldiği yer olarak geçtiği için uzun süre şehrin Truva Savaşları'nın geçtiği MÖ 13. yüzyıl sonlarında var olduğu düşünülmüştür. Oysa şehirdeki arkeolojik buluntular MÖ 8. yüzyıldan önceye gitmemektedir. Şehir 1938 yılında İngiliz arkeolog Sir Charles Fellows tarafından keşfedilmiş, burada ele geçirilen yapıtların büyük bir kısmı 1844'e kadar süren uzun çalışmalar sonucu British Museum'a (!) taşınmıştır. İlliada'da Xanthos'tan 'anaforlu Xanthos' şeklinde bahsediliyor olması o zamanda da ırmağın Xanthos adıyla anıldığını, fakat Xanthos şehrinin kurulmamış olduğunu belgeler. Bu sava göre şehir kendisinnden çok önce isimlendirilmiş olan nehrin adını almıştır. Şehrin adının Xanthos adındaki kurucudan geldiği de söylenenler arasındadır. Homeros'un yazdıklarından çıkarılabilecek bir başka sonuç, efsanevi kahraman Sarpedon'un vatanının Xanthos Vadisi olduğudur. Persler dönemi Xanthos'un tarihsel metinlerde adı ilk olarak Herodotos'un eserinde MÖ 545 yılındaki Pers istilası sırasındaki direnişiyle geçer. Herodotos bu direnişi şöyle anlatır: "... Lykia'lılara gelince, Harpagos ordusu Xanthos ovasına indiği zaman, onlar da karşı koydular, bitmez tükenmez kuvvetlere karşı, az sayı ile dövüştüler; yiğitlikte nam aldılar, ama yenildiler, kentlerine geri atıldılar, kadınları, çocukları, hazineleri ve köleleri kaleye doldurdular ve alttan, yandan ateşe verdiler , öyle ki, yangın kaleyi yerle bir etti. Bundan sonra birbirlerine korkunç yeminlerle bağlanarak düşmana saldırdılar ve Xanthos'ta oturanların tümü de savaşarak ölmüş oldular.
Bugün bütün Lykia'da kendilerini Xanthos'lu diye tanıtanların,seksen ev dışında hepsi de yabancıdır; bu seksen aile, o zamanlar ülkenin dışında bulunuyordu; bundan ötürü hayatta kalmışlardır..." Sözü geçen bu seksen ailenin ise o sırada günümüzde de yaygın olan bir geleneği uyguladığı, yani yazı geçirmek için yaylaya çıkmış oldukları düşünülmektedir. Bu büyük yıkımdan sonra Xanthos da diğer Lykia şehirleriyle birlikte Pers satraplığına dahil oldu, fakat Persler Lykia'da asker bırakmadığından Pers hakimiyeti Lykia'lıların yaşamını fazla etkilemedi. Harpagos'un kuşatması sırasında tamamen yıkılan akropolis, kısa süre sonra yeniden inşa edilmeye başlandı; akropolisin güney-doğusunda yeni bir saray binası yapıldı. Bu yapının yanında ise depolar ve üç sella'lı bir tapınak yer alıyordu. Ayrıca Xanthos'un doğu etkileri taşıdığı düşünülen ilk kule mezarları da bu döneme tarihlenmektedir. Bu dönemde Lykia Athena ile sıkı ticari ilişkiler kurmuştur. Alexandros ve generallerinin dönemi MÖ 475 - 470 yılları arasında şehir bir yangın sonucu tekrar yerle bir olmuş, Athena'lıların yardımıyla yeniden inşa edilen şehirde MÖ 334 yılının sonlarında Alexandros (Büyük İskender) bölgeye gelene kadar huzur ortamı hüküm sürmüştür. Tarihçi Appianos MS 2. yüzyılda yazdığı bir metinde Xanthos'luların Alexandros'a boyun eğmek istemediklerinin ve daha önce yaptıkları gibi özgürlük adına kendilerini öldürdüklerinin söylendiğini yazsa da, bu dönemde şehirde yıkım izlerine rastlanmaması ve Alexandros'un seferi hakkındaki en önemli bilgi kaynağımız olan Arrhianos'un aynı yüzyılda yazdığı metinlerde Xanthos'un Patara, Pınara ve diğer şehirlerle birlikte kendiliğinden teslim olduğunun belirtilmesi nedeniyle Appianos'un söyledikleri kuşku ile karşılanmalıdır. Ayrıca Alexandros'un Batı Anadoluya, Persleri geri atmak amacı ile girdiği ve bir kurtarıcı olarak görüldüğü bilinmektedir. Alexandros'un ölümünden sonraki karışıklık döneminde kent Alexandros'un generallerinden Antigonos'un eline geçti. MÖ 309 yılında, Alexandros'un kendisini Mısır'ın kralı ilan etmiş olan generali Ptolemaios I filosuyla gelerek Lykia'yı ele geçirdi. Şehrin Ptolemaios hanedanının egemenliği altındaki Hellenistik dönemi MÖ 197 yılında Seleukos kralı III. Antiokhos'a bağlanıncaya kadar sürdü. Şehrin Büyük Antiokhos'un egemenliği altına girdiği şehirde bulunan bir yazıtta okunan "Kral Büyük Antiokhos şehri Leto, Apollon ve Artemis'e adadı" ifadesinden anlaşılmaktadır. Buradan anladığımız kadarıyla Xanthos'u kuvvet kullanarak ele geçiremeyeceğini anlayan Antiokhos, savaştan ve kuşatılmaktan bıkmış olan Lykia'lılarla bir anlaşma yapmış, bu anlaşmaya göre Xanthos Antiokhos'a teslim olmuş, o da şehrin hür ve dokunulmaz olduğunu belirtmek amacıyla şehri Lykia kültlerine adamıştır. Romalılar dönemi Magnesia Savaşı'nda Rodosluların desteğini alan Romalılar Antiokhos'u ağır bir yenilgiye uğrattılar ve Xanthos'u Rodoslular'a verdiler. Diğer Lykia şehirleri gibi Rodos hakimiyetine karşı çıkan Xanthos, MÖ 167 yılında Roma'nın Rodos'la arasının bozulması nedeniyle Lykia'nın Roma Senatosu tarafından özgür ilan edilmesiyle birlikte Lykia Federasyonu'nun baş kenti ve yönetim merkezi oldu. Brutusa direnen Xanthos Xanthos bir kez de MÖ 1. yüzyıldaki Roma içsavaşları sırasında Brutus tarafından kuşatıldı. Octavianus ve Marcus Antonius'a karşı olan iktidar mücadelesi için asker ve para temin etmek amacıyla MÖ 42 yılında Lykia'ya gelen Brutus'un ağır talepleri Lykia federasyonu tarafından reddedildi. Bundan sonra olanları Appianos'un yazdıklarından öğreniyoruz. Yazara göre Xanthos'lular ilk önce aşağı şehri yıkıp etrafını bir hendekle çevirdiler ve içine girerek Romalılara karşı koymayı denediler. Fakat Brutus onları şehirlerine hapsetmeyi başardı ve kuşatma donanımı sayesinde şehir duvarlarını kısmen tahrip etti. Şehrin hala karşı koyduğunu gören Romalı komutan, Lykia'lıların üzerine saldırmasını sağladı ve onları kolayca bozguna uğrattı. Bu bozgundan sonra şehre sığınmak isteyenler ise kapıları kapalı buldular, çünkü şehir bekçileri onlarla birlikte düşmanın da içeri girmesinden korkuyordu. Her nasılsa kısa bir süre sonra Xanthos'lular tekrar saldırıya geçmeye cesaret ettiler ve kuşatma donanımlarını yaktılar. Bu sefer kapılar açık kalmıştı ve şehre çekilenlerle birlikte bir çok Romalı da şehre girdi. İsyancıların geri kalan kısmı da şehre girmek üzereyken birden demir kaplı şehir kapısı aşağı inerek kapandı. Appianos bunun kapıyı taşıyan iplerin kopması ya da Xanthos'luların kapının iplerini kesmesi nedeniyle olmuş olabileceğini belirtir. İçerde zor durumda kalan ve Sarpedon Tapınağı'na sığınmış olan arkadaşlarına ulaşmak için her yolu deneyen Romalılar kuşatma donanımlarını ve merdivenlerini kaybettiklerinden içeri giremediler. Büyük bir azimle yeni merdivenler edinen Romalılar, bu merdivenler ve yaptıkları basit kancalarla duvarlara tırmanmaya başladılar. Bir diğer grup ise nehrin aktığı uçurumdan aşağı inmeyi denedi. Çoğu düşerek öldüyse de bir kısmı başarılı oldu. Çeşitli yöntemlerle içeri girenler dıştakilerle birlikte kapıyı dövmeye başladılar. Gün batımıyla birlikte şehir düşmüştü. Kaçma şansları olmayan Xanthos'lular, daha önce yaptıkları gibi herşeyi yaktılar ve birbirlerini öldürmeye başladılar. Feryatları duyan Brutus Xanthos'lulara acıdı ve askerlerine sağ kalan her Xanthos'lu için ödül vereceğini duyurdu, fakat sadece150 kişi kurtarılabildi. Diğer tarihçiler farklı ayrıntılardan bahsederler. Plutarkhos Romalıların nehri su altından yüzerek geçmeyi denediğini, fakat Xanthos'luların ziller taktıktan sonra suya bıraktıkları ağlara yakalandıklarını söyler. Bu hikaye nehrin yapısının buna uygun olmaması nedeniyle kabul görmemektedir. Plutarkhos da Lykia'lıların toplu intiharından 150 kişinin sağ kurtulduğunu yazmıştır. Brutus'le Xanthos'lular arasındaki yazışmalar olduğu söylenen, fakat doğruluğu çok şüpheli olan bir grup mektupta Brutus'un ağzından merhamet için yalvaran Xanthos'luları nasıl yaş farkı gözetmeksizin katledip şehri yaktığı anlatılmaktadır. Bu mektuplar olayı Appianos ve Plutarkhos'un anlattıklarıyla taban tabana zıt bir şekilde anlatmaktadır. Roma ve Bizans eyaleti haline geliş Xanthos, Brutus'u yenen Marcus Antonius tarafından bu yıkımdan bir yıl sonra tekrar imar ettirildi. MS 43 yılında imparator Claudius tarafından bir Roma eyaleti haline getirilen Xanthos Bizans döneminde piskoposluk merkezi oldu. Bu dönemde surları yenilenen ve aralarında tepenin üstündeki manastırın da bulunduğu yeni yapılara kavuşan şehir 7. yüzyılda başlayan Arap akınları sırasında terk edildi ve küçük bir köye dönüştü. Batılı gözü ile yazılan bu tarihte bazı açık noktalar bulunmaktadır. Görkemli bir şehrin M.S. I. yüzyıldan 8. yüzyıla kadar kendisinden bahsettirecek bir olay yaşamamış olması anlamlıdır. Bir diğer yorum Arap akınlarından çok önce bu görkemlı pagan şehirlerinin Hristiyan baskılarına direnemiyerek çölüp dağıldığı düşünülebilir. Kalıntılar Güneydeki şehir kapısından girip patikayı biraz takip ettikten sonra solda İmparator Vespasian'ın kendi adına yaptırdığı kemerli geçidi görüyoruz.Bu kemer Dor tipi Triumphal Arch'a bir örnektir. Kemerli geçidin hemen karşısında ise Nereid Monumentini görüyoruz. Nereid Monumentinin kaidesinin iki bölümü mermer frizlerle kaplıdır. Kaidenin üstünde küçük bir Ion tapınağı yükselir. Tapınağın 4*6lık sütunları vardır. Peristyle'ın genişliği 1.06 metredir, pronaos ise 1 metre derindedir. Tapınağın içine her iki uçtan da giriş vardır. İç kısım(Cella) ölüler için taştan banklarla döşenmiş ve de kabartmalarla zengince süslenmiş. Cassettes ve üçgen taş bloklar yine Cella'nın tavan süslemelerinin birer parçalarıdır. Doğu panelinde, karısıyla birlikte tahtında oturan kral ve onların hizmetçileri;batı panelinde ise bir atlıyla askerler arasındaki savaş resmedilmiş. Arşitrav üzerindeki frize Lykialıların tipik ayı avları ve bunun biraz üstüne adam kaçırma olayları efsanevi bir biçimde aktarılmış. Adam kaçırma hakkındaki efsanelerden birine göre de Dioscures, Leukippos'un kızlarını kaçırıp onlara defalarca tecavüz ediyor. Nereid anıtı ismini 12 su perisi figüründen almış,bu danseden figürler peristyle'ın sütunları arasında bulunur. Tabandaki iki friz birbirinden farklıdır. Aşağıdaki frize savaş sahneleriyle, çıplak bir Yunan askerinin Persli düşmanlarıyla yüzleşmesi aktarılmış. Yukarıdakine ise merhumun hayatından bir olay resmedilmiş (Şehrin istilası). Şehir surları önünde savaş,şehre taarruz,ilk tutsakların şehre gelişi ve son olarak da şehrin istilacılara boyun eğişi. Pers saraylarındaki seromonilerden alıntı bir manzarayla prensi ,tahtında, büyük bir şemsiyenin altında oturken görüyoruz. M.Ö. 4. yüzyılın ilk çeyreğinden kalmış olan bu anıt, Xanthos'daki diğer eserler gibi yine Charles Fellows tarafından Beacon adlı İngiliz savaş gemisiyle Londra'ya kaçırılmış. Biraz daha ilerlediğimizde solda, daha önceden arkaik ve klasik bir nekropol olan Lykia akropolünü görüyoruz. Akropolde yapılan kazılarda her tabakada yangın izlerine rastlanmış, ilk tabakadaki yangın izleri de Harpagos'la olan savaştan kalma. Fakat , Xanthos'un son periodunda orada yaşayan Bizanslılar akropole yangınlardan daha büyük zarar vermişler, akropolün tamamını bozup karıştırmışlar. Yine de sistematik kazılar sonucunda daha birçok yapının temelleri bulunmuş durumda. Lykia'nın popüler mimari malzemesi olarak tahtanın tercih edilişinden, çok azı günümüze kadar gelebilmiş. Fakat iyi konumdaki birkaç mozaik bulunmuş ve bunlar şu anda Antalya Müzesi'nde sergileniyor. Archilles'in Thetis tarafından Styx nehrinde batırılıp çıkartılması bu mozaiklerden birinin üstüne resmedilmiş, tabii ki bu eser düşüncelerimizi Troia savaşına alıp götürüyor. Akropol ve Eşen Çayı arasında gizli patikalar bulunur. Bu patikalar çaydan su taşınmasında, savaş sırasında yardım getirilmesinde ve sürpriz ataklar yapılmasında kullanılmış. Akroplün kuzeyinde ise yıkık sahnesiyle Roma tiyatrosu var (MS 2. yüzyıl). Romalıların kurmuş olduğu amfitiyatro, Hellenistik dönemde kurulmuş olan daha küçük bir amfitiyatronun alanı üzerine yapılmış; bu yüzden tiyatronun bir kısmı Lykia nekropolünün içine doğru giriyor. Tiyatronun batı girişi bir duvarla bloke edilmiş, doğu paradosu ise orkestraya çıkıyor. İki tane cavea'sı vardır ve de oturma yerleri iyi korunmuştur. Sadece üstteki cavea'daki bazıları Bizans zamanında tahrip olmuştur.Yukarıda Lykia nekropolüne açılan bir kapı vardır. Opramoas of Rhodiapolis 30000 denarii gözden çıkarıp, büyük depremden sonra tahrip olan tiyatroyu yeniliyor. Bizans zamanında da tiyatronun taş oturakları şehir duvarlarının yapımında kullanılıyor. Tiyatronun hemen batısında ise iki mezar yer alıyor. Bu iki mezar tiyatronun ve Xanthos'un sembolü haline gelmiştir. Bu mezarlardan kuzeydeki Harpies anıtı(8.64 metre uzunluğunda) en eski Lykia mezarlarından biridir, kabartmaları da eşsiz güzelliktedir. Kabartmadaki figürler Milesian-Ionian stilindedir, Yunan sanatının yerel ögeler üzerindeki etkisine de güçlü bir kanıttır. Monolitik sütunun uzunluğu 5.43 metredir ve sütunun üzerinde kare şeklinde çıkıntılar görülebilir. Mezar odasını çevreleyen friz 1.02 m., onun üstündeki 3 katlı taş blok ise 0.65 m. yüksekliğindedir. Kabartmalarda genellikle oturan figürler horoz,yumurta veya nar gibi doğurganlık ve bereket sembollerini alırlarken resmedilmişler. Bu anıta ismini veren yaratıklar ise anıtın kuzey ve güney yüzlerinde resmedilmişler. Bunlar kadın kafalı, yarı kuş yarı kadın yaratıklar. Kanatları ve kuyrukları var, çocukları kollarında taşıyorlar. Bütün bu figürlerde belki ölülerin bazı tanrıları; belki cenaze töreni hediyeleri sunulan bir hükümdar; belki de çocuk görünümündeki ölülerin ruhlarını Isles of Blessed'e taşıyan Sirenler resmedilmiş. Sonuçta figürlerde bu dünyaya ait hiçbir olayı göremiyoruz. MÖ 470 yılından bizlere kalan bu anıtta geleceğin Yunan sembolizmini görebiliyoruz. Bu kabartmalar da Charles Fellows tarafından götürüldüğünden orijinali plaster kabartmayla değiştirilmiş Bunun güneyindeki mezar sarkofaj ve sütun mezar olmak üzere ikiye ayrılıyor. Sütunun üst kısmını kalın taş bloklar oluştururken, içinde de gömüt için bir boşluk bulunur. Hellenistik dönemden kalma olan sarkofaj popüler tahta heykeltraşçılığının taş üzerine bir uygulamasıdır. Mezardaki kabartma üzerindeki güreşen iki dev adam figürü İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde bulunmaktadır. Tiyatronun kuzeyinde çevresindeki iki anıtla birlikte bir Roma agorası bulunur. Bu anıtlardan agoranın kuzeydoğusunda olanı Xanthos'un ünlü dikilitaşıdır. Sütun üzerindeki yazıtlar tüm taş bloğu kaplamaktadır, fakat üst kısmı fena halde tahrip olmuştur. 4.04 metre yüksekliğinde tek blok bir taştan yapılmış, 250 satırlık en eski Lykia yazıtıdır. Kuzeydeki yazıtların 12 satırı Yunancadır, geri kalanı Lykia dilindedir. Yazıtların üst kısmındaki gömü odasının çevresi kabartmalı taş bloklarla kaplanmıştı. Bunların çoğu yine Fellows tarafından kaçırıldı. Gömü odasının üstü üç tabakalı bir kapakla çevriliydi. Dikilitaşın üst bloklarından elde edilen izlere göre, anıtın üst kısmında aslanın üzerine oturmuş bir prens heykeli bulunuyordu. Yazıt ve kabartmalardan anlaşıldığına göre ,bu anıt Lykia kralı olan Kherei'nin savaş ve zaferlerini anlatıyor. MÖ 4. yüzyılda kentin kuzey kesimlerine bir Roma akropolü yapılmış. Bu akropolün doğusunda yüksek, tahrip olmamış bir sütun-mezar var. Bu mezarın altında kayaların içine oyulmuş mezar evleri vardır.Buraya pek uzak olmayan başka bir yerde ise Xanthos'un Persler zamanından kalma en eski mezarlarından biri olan aslanlı mezar bulunur.Mezar üstündeki kabartmalarda aslanlara karşı mücadeleler, savaş manzaraları ve dişi bir aslanın figürü bulunur. Fakat bunlar şu anda British Museum'da sergilenmektedir. Aslanlı mezarın hemen yakınında ise Pavaya sarkofajı bulunmaktadır, ve yine bu anıtın kabartmaları da British Museum'da sergilenmektedir. Bize kala kala bu sarkofajın tabanı kalmıştır. Kentin doğu kısmında, Fransız arkeologlar tarafından yapılan kazı çalışmaları sonucunda muhteşem taban mozaik ve fresklerine sahip 10. yy'dan kalma bir bazilika ortaya çıkarılmış. Lykia zamanından kalma taş bloklar bu bazilikanın yapımında kullanımış. Roma ve Bizans dönemlerinde, Lykia ve Roma akropolleri arasında kalan bölge yerleşim ile alış-veriş merkezleri olarak kullanılmış. Ayrıca şehir surlarının dışındaki Roma nekropollerinde bir çok kaya mezarına ve sarkofajlara rastlamak mümkündür.
Bu dikilitaşında hikayesi çok ilginç tam olarak 3 dille yazılmış bu anıt taş şehrin kahramanlıklarını ve generallerinin başarısını anlatıyormuş. Kendi dillerinde,Pers Dilinde,Yunanca yazılmış bir anıt. Bilin bakalım üst kısmına ne olmuş , dallama ingiliz prof. ülkesine kaçırmış bizimkilerde izin vermiş ne güzel diğilmi . 3-3,5 m olduğunu sanıyorlar anıtın kalan sadece 2mt bile değil amcam yine insaflı davranmış hepsinide götürebilirmiş. |